1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
160
Okunma

Aynı sabah…
Gözlerin yorgundu.
Sanki dün,
hâlâ içimizde duruyordu.
Hava durgundu.
Gökyüzü karar verememişti:
Yağmaya mı,
susmaya mı.
Yolda yürüdüm.
Taşlar ses çıkarmadı.
Ben de.
İnsan bazen
kendi sesinden bile ürker.
Bir kapının önünde durdum.
Elim kalktı.
Vuramadım.
Bazı kapılar
çalınmaz;
beklenir.
İçeriden bir ses geldi:
“Kapı çalmadan gelen adam
ya çok cesurdur
ya da yaralı.”
Sustum.
Çünkü insan
önce kendine susar.
İçeri girdim.
Kalbim konuştu.
Duvarlar dinledi.
Bir kadının susuşu vardı orada.
Ağır.
Derin.
Ömürlük.
Bilmiyorum.
Ama biliyorum:
Sana doğru çekiliyorum.
Yıllardır üstüme çöken zaman
adınla hafifliyor.
Akşam oldu.
Güneş isteksizdi.
Ben de.
İnsan kaçamaz kaderinden.
Ne kadar erken anlarsa,
o kadar geçtir zaten.
Bir sigara söndürdüm avucumda.
Canım acımadı.
Bu, alıştığım bir yanmaydı.
“Ya kader,” dedim,
“ya bela.”
İkisi de
aynı kapıya çıkar bu yaşta.
Ay göğü yardı.
Ben içimden geçtim.
Ve anladım:
Bazı insanlar gelir,
gitmez.
Bazı susuşlar
ömür boyu konuşur.
Bilmiyorum.
Ama aramızda bir şey var.
Adı konmaz ama yaşanır.
— Remziye ÇELİK
5.0
100% (3)