0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
13
Okunma
Sevgili,
Bu sana yazdığım son yazı olsun.
Kelimeyi bir daha ellerine bırakmayacağım.
Çünkü beklemek, sızının en sabırlı hâliymiş meğer;
ben büyüttüm onu, o da beni eksiltti yavaşça.
Bu gece pencerenin önünde oturdum uzun uzun.
Ay, alnıma değmeyen bir dua gibi uzak.
Perde kıpırdamıyor, ben kıpırdamıyorum
ama içimde koşan, nefesi kesik bir atlı var hâlâ.
Huzura değil sana yetişmeye çalışmış meğer.
Sana kırgın değilim,
ama bir kapı daha beklersem
içimdeki ömrün kapısını kapatacaklar gibi geliyor.
Cevabını duymadığım onca çağrı,
mutfakta soğumuş bir çay bardağı gibi duruyor aklımda.
Bil istedim:
Gelmeyişin beni öldürmedi,
ama yaşatmadı da.
Ortasında kaldım iki soluğun,
iki kalbin değil
tek kalbin yorgun atışında.
Keder büyütürmüş insanı.
Ben büyüdüm; omzumdan taşar oldu dünya.
Artık seni taşıyamam.
Kırılmadan, incinmeden değil
yanarak öğrendim bunu.
Odan ıssızdır belki şimdi,
ya da sen çoktan unuttun bu yazı masalarını.
Ben unutmuyorum, işte bu yüzden gidiyorum.
Hafızanın köşesine iğneyle tutturulmuş bir fotoğraf gibi
solmayı kabul ediyorum.
Sana iyilik diliyorum,
çamura batmamış gün,
uykusuz kalmamış gece,
benden daha hafif bir hatıra.
Ben artık başka bir yazıya karışacağım.
Adımı taşıyan her sızıda değil,
adımı unutan her rüzgârda yaşayacağım.
Bunu kabullendim.
Kabullenmek, bazen en büyük isyandır.
Şimdi gidiyorum
arkama bakmadan,
beklemeden,
umuda tutunmadan.
Bu mektup senin değil;
benim kendime nihayet verdiğim cevaptır.
Ve bil ki sevgili,
sana yalnız son bir hediye bırakıyorum:
Sessizlik.
Konuşulmamış, tartışılmamış,
kapanmış bir defter gibi temiz.
Benim adım Nasrel.
Artık çağırma, artık gelme.
Gelmediğin her geceye ben gömüldüm,
şimdi mezarımın toprağını kendim kapatıyorum.
Hoşça kal değil
çokça kal sende,
ben diyorum: bitti.
İmza değil, iz,
Nasrel
5.0
100% (2)