2
Yorum
18
Beğeni
5,0
Puan
95
Okunma

Pastel boyanın kavruk olanı ile resmedilmiş
soluk yollar izlere gömülü yağmur göğü yırtarcasına hızlı
sonu bir nefeslik yaşam demirin tavlandığı gibi şafak
Hablu böyle bir günde doğdu ve öldü daha kızıl günde
azığı buğdaydır kiminin et yahut süt yek diğerinin elinde
lanetlenmiş ikramı
kalbinin pıhtısı kadar kara katranı niyeti de
Kelime arkasında bir miktar dur ve dizginle zihnini
damıtılmış bir nefes ile seç cümleni onu bile açık etme
sancıdır içinde kemiren dişlerini geçmişe geçirmiş perçem
Elindeki gölgenin ucunu kıvırıp bir anlığına duruyorsun,
çünkü kelime dediğin—kurumuş bir nehir yatağı gibi—
yalnızca susunca parlar.
Orada,
çatlak bir taşın içindeki yankı gibi,
Hablu’nun bıraktığı boşluk genişler:
tınsız bir kuyu, siyahı kendine benzeten bir çember
Göz kapaklarının ardında bir kıvılcım sürünür,
yolunu arayan bir böcek kanadı kadar titrek;
kendi uçurumunu kollayan bir bedenin
kireç tutmuş sabrı gibi ağır.
Bir hışırtı iner omzuna—
kiminin duası, kiminin laneti aynı yerden yükselir,
koku değişir sadece:
kuru ot mu, yanmış tüy mü, yoksa son sözün gölgesi mi
ayırt edemezsin.
Ve bilirsin,
en eski acı, adını kimse anmayınca büyür.
Bu yüzden dizginlersin kendini:
kırık bir zembereğin tek dişini tutar gibi,
koparsa geceyi iki eşit parçaya bölecekmişçesine.
Karanlık, çıtına kulak kesilir.
Sen susarsın—
çünkü bazen en doğru devam,
nöbet tutan bir nefesin
kimseye görünmeden yürüyüşüdür.
5.0
100% (3)