1
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
81
Okunma

Bir zamanlar aynaydım ben,
ince, uzun, masum bir ayna.
Kapı arkasında dururdum,
gelen geçenin yüzünü çalardım usulca.
Sen de geçtin bir gün önümden,
gözlerin değdi camıma,
o an anladım ki
bütün aynalar aslında âşık doğarmış.
Güneş vururdu üstümüze,
bin renk doğardı içimde,
sen “güzel” derdin bana,
ben “seni görüyorum” derdim sessizce.
Sonra bir akşam,
saat tam dokuz buçuğu vururken,
bir el uzandı,
değil dokunmak,
yumrukladı camı.
Kırıldım.
İlk çatlak tam kalbimin üstünden geçti.
Parçalar yağdı yere,
her biri bir “keşke” diye bağırıyordu.
Elimde ince belli bardak,
içinde soğumuş bir çay,
ve bir damla gözyaşı ki
tuzunun tadı hâlâ damağımda.
Şimdi her yerim bıçak, her yerim yara.
Bir parçam hâlâ o kapının arkasında,
seni bekliyor,
gözleri faltaşı,
dudakları “hoş geldin” diye yarım.
Bir parçam çocukluğumun karlı sokağında,
kırmızı bisikletimle devrilmiş yatıyor,
dizlerim kanıyor,
babam uzakta,
“kalk oğlum” diyor,
sesi çok uzak,
ulaşmıyor.Bir parçam annemin ellerinde,
sabah namazından sonra
dua ederken titreyen avuçlarında kaybolmuş.
Bir parçam seninle ilk öpüştüğümüz bankta,
yapraklar üstümüze düşerken
“sonsuza kadar” demiştin ya,
işte o kelime
hâlâ camın içinde sıkışmış,
her nefeste biraz daha kesiyor içimi.
Bir parçam var ki
en karanlık köşede,
orada senin gidişini izledim saatlerce,
adımını saydım,
tam 37 adımda kayboldun,
38’inci adımda ben öldüm.
O parça hâlâ ölü,
ama ölmeyi reddediyor,
çünkü ölürse seni tamamen unutacakmış gibi.
Gece oluyor.
Ay,
ay ışığı kırıklarımın üstüne dökülüyor,
her parça başka bir gökyüzü doğuruyor.
Birinde sen varsın,
gülüyorsun,
birinde ben,
ağlıyorum,
birinde ikimiz,
hiç karşılaşmamışız gibi
yan yana duruyoruz,
ama aramızda uçurum kadar çatlak.
Bazen rüzgâr esiyor içimde,
parçalar birbirine çarpıyor,
tink tink tink,
bir ninni gibi,
ama ninninin sözleri
“gitme”den ibaret.
Uyuyamıyorum.
Uyursam seni rüyamda bütün göreceğim,
uyanacağım,
tekrar kırık.
Bir parça düştü geçen gün,
tam yüreğimin üstüne,
kanla yapıştı oraya,
çıkarmaya çalıştım,
çıkardıkça kanadım,
sonra bıraktım,
kalsın dedim,
en azından bir yerim hâlâ seninle dolu.
İçimdeki kırık aynalar
hâlâ seni gösteriyor bana,
ama her gösterişte biraz daha soluksun,
biraz daha uzaksın.
Bir gün son parça da düşecek,
o gün ne seni görecek göz kalacak,
ne beni taşıyacak beden.
Toz olacağım belki,
rüzgâr savuracak,
birazın denizlere karışacak,
birazın toprağa,
birazın bir çocuğun avucunda
parlak bir cam parçası olacak,
o çocuk “ne güzel” diyecek,
bilmeyecek ki
o cam bir zamanlar
bir kalbi taşıyordu.
O kalp hâlâ kanıyor.Şiir bitmedi,
çay bitmedi,
kan bitmedi.
Bardak elimde,
avucumda kırmızı bir göl.
İçimdeki kırık aynalar
hâlâ seni arıyor,
hâlâ “dön” diyor,
hâlâ kırılıyor her nefeste.Ve ben
hâlâ buradayım.
Kırık,
kanlı,
ama hâlâ
seni seven.
Ne kadar acırsa acıtsın,
ne kadar keserse kessin,
bu kırık aynalar
en güzeli..
5.0
100% (3)