3
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
161
Okunma
Bu gün de etrafımdaki insanlar
telaşla bir şeylere yetişmek için
koşturup duruyorlar,
Akşam olunca
herkes kendi yarasını toplayıp
sonunda evine varıyor.
Bense
içimdeki geç kalmış hayallere bakıyorum.
Tüm sokaklarım birbirine dargın,
adımlarım küskün,
kaldırımlar sus pus...
Kızma bana ama
bugün de herkese "iyiyim" dedim.
Sanırım çok iyi yalan söylüyorum,
çünkü herkes inanıyor.
Her sabah gözlerimi açtığımda
"burası neresi" diyorum.
Her şeye yabancılaştığım gibi,
doğduğum eve de
gitgide yabancılaşıyorum.
Bugün kendimi
kahve kaşığıyla konuşurken buldum.
Ben kaşığı bile fırlatmaya kıyamazken,
hayatın beni nasıl fırlattığını anlattım ona...
Ama merak etme
delirmiyorum,
aklım hâlâ yerinde.
Zaten; ya bu farkındalık,
ya da puslu havalar mahvedecek beni.
Bazen gözlerim
kendi omuzumlarımdan kayıp yere düşüyor,
tutamıyorum.
İnsanın kendi omuzundan kayıp
gidişine tanık olması ne tuhaf
ve ne kadar sahici bir yalnızlık bu.
Hani; yere düşen bazı şeyleri
sadece sevdiklerimiz bakarken yerden kaldırabiliriz ya,
sen yokken
ben kendimi yerden kaldıramıyorum.
Evin penceresine konan güvercinler,
şimdi yerlere düşen
son umudumun kırıntılarını toplamaya çalışıyor ama
beni doyurmayan hayat,
onları da doyurmuyor.
Hayallerimse;
başına buyruk gölgeler gibi,
birbirlerinin üzerinden atlayıp
uzaklaşıyor.
Eskiden onları geri çağırırdım
şimdiyse arkalarından bakıp
gidişlerini izliyorum.
Artık cümlelerimi de içimden kuruyorum .
Söylesem,
dudaklarım sanki
yine karalar bağlayacak gibi...
Onlar da alıştı
hiç itiraz etmeden
sükûnetle tutuyorlar yaslarını.
Taşıdığım şu bilinmezlik heybesi,
çok yoruyor yüreğimi...
Kim bilir
hangisi daha hızlı tükenecek?
Ben mi,
yoksa
benden içeri olanlarla dolu
heybe mi?
Göz bebeklerimin ışığı,
gecenin karanlık kundağında
tek tek sönüyor.
Ve ben soruyorum:
Yoksa bu hayat bana
karanlığı revâ mı görüyor?
5.0
100% (6)