3
Yorum
14
Beğeni
4,9
Puan
112
Okunma
Günaydın...
Bu sabah güneş
hiç istemediğim hâlde
büyük bir cesaretle odama girdi
ve aynaların içinde kendine kırıldı.
Kendi yüzümü tanımaya çalışırken bana değiyor.
O değdikçe kendimi daha çok kaybediyordum.
Gözlerimi açtığım her an
zamanın omuzlarıma yüklediği ağırlık
daha da derinleşiyordu.
İçimde bir kasırga var.
Görünmez iplerle beni içine doğru çekiyor.
Geçmişten kalan kırık parçaları
yarım kalmış hayalleri
ve konuşulmamış fısıltıları hatırlatıyor.
Her hatırlama,
her nefesim bir çığlık
ve çığlığın gölgesindeki yalnızlık
kollarımı sıkı sıkıya sarıyor.
Her adımım eski acıların üzerine basmak gibi.
Ayaklarımın üzerindeki zemin sarsılıyor, kayıyor
ve acı ruhumun çatlaklarına doğru iyice sızıyor.
Duygularım,
birbirine karışmış darmadağınık.
Her kapı yeni bir boşluğa doğru
acımasızca açılıyor.
Yani bu sabah,
kendime bakmanın ağırlığı
büyük bir direnişle dolu.
Ama nefesim duvarları döverken
geçmişin ağırlığı da,
hala çıkış yolu arıyor.
İçimde kıvrımlarıyla,
rüzgarlarıyla
ruhumu oyan bir nehir var;
onun adı da sessiz nehir.
Bu nehir; hatıraların, ihanetlerin
ve unutulmuş sevgilerin bir taşıyıcısı.
İnsanlar,
yüzlerine yansıyan maskeleriyle dolaşırken
ben her bakışta
kendimden bir parça buluyorum,
sonra da ansızın kaybediyorum.
Ne tuhaf...
Tanıdık olan her şey yabancılaşıyor
ve her duygu
bir mızrak gibi kalbimin merkezine saplanıyor.
Aşkı ise
daima ayrı bir yerde yoğurmaya çalışıyorum.
Aşkı düşündükçe,
sessizliğin içinde büyüttüğüm saf çocuk
salya sümük ağlıyor.
Ben şu hayatta en çok onu tanıdığım için mutlu oldum.
Onu sessizliğin içinde herkesten habersiz büyüttüm;
kendi özlemleriyle ayrı ayrı savaşıp
kendi saf yaralarını aldı.
Şimdi ise onun yaraları
benim her halime çarpıp kanıyor.
Tam o çocuğu düşünürken
gözlerim odanın ortasında asılı kalan
sigara dumanına takıldı.
Duman, aynı acılarım gibi hiç kaybolmuyor;
orada hareketsizce duruyor,
hatırlamak istemediğim sahneleri
gözlerimin önüne seriyordu.
Bu düşüncelerim bir rüya değildi;
bir varoluş deneyiydı.
Onları anlamaya çalışmak da
kendi içimdeki kaosu çözmeye çalışmak gibiydi.
Kalkıp pencereyi açtım ve
duman bir anda ufak bir rüzgarla dağıldı.
O an hiç beklemediğim bir anda
taşmaya hazır olan nehir de
teslimiyetin kıyısına vardı.
Rüzgârın
beni bu kadar hızlı değiştireceği
aklımın ucundan bile geçmezdi.
Her şey;
ben bağlı kalmak istedikçe bağlıydı.
Hatta o bağlar kopsa da,
ben bağlı olduğunu düşünmeye ısrar ettiğim için bağlıydı.
Birden içimdeki çocuk
saklandığı yerden ortaya çıktı.
Yaralarına rağmen gülümsüyor,
kucağındaki oyuncağa da sıkı sıkı sarılıyordu.
İçeriye cesaretle dolan güneş ışığı da
artık gözlerimi acıtmayı bırakmıştı.
Hayat;
acıları, boşlukları, korkuları, ışıkları, karanlıkları ile
kendini gösteren bir derinlikti.
Bunların hepsi
beni ben yapan parçalardı,
bendi...
Ben artık kaybolmadığımı çok iyi biliyorum. Sadece bazen pencereleri açmam gerekiyormuş.
Meğer beni üşüteceğini düşündüğüm rüzgar,
nefes almamı engelleyen
o dumanı temizleyecek olan tek şeymiş.
Merak etme, ben hâlâ buradayım!
O çocuk, o genç, o yetişkin,
o yorgun ihtiyar halimle
bir bütün olarak,
hepsi sadece "benim."
5.0
86% (6)
4.0
14% (1)