0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
61
Okunma

O sadece kilden yapılmış bir kap değil. Yüzeyi, binlerce derecenin ateşiyle mühürlenmiş, zamanın cilasıyla parlayan, sessiz bir arşiv. Üzerindeki o koyu, derin yeşil; ne bir ormanın yeşili, ne de denizin. O, toprağın ve sırrın, sabırla demlenmiş yeşili.
Dokunduğunuzda, parmak uçlarınızda o ilk ustanın dokunuşunu hissedersiniz. Çarkın ritmi, ellerin baskısı, şekil verme eyleminin o asil yorgunluğu... O, aceleye gelmiş bir şey değil. Yavaşlığın, bekleyişin, fırının sıcaklığında çatlamadan durabilmenin zaferi.
Şimdi bomboş duruyor. Ama bir zamanlar içinde neler taşıdı kim bilir? Belki zeytinyağı, belki şarap, belki de sadece evin en taze, en tatlı suyunu. İçindeki boşluk, aslında bir doluluk tarihidir. Taşıdığı her şey, o yeşil sırrın altında, görünmez bir katman olarak kalmıştır.
Yeşil çömlek, evin en sapa köşesinde duruyor; sade, gösterişsiz. O, bağırmaz, çağırmaz. Sadece duruşuyla der ki: "Geçip giden her şeyi taşıdım. Kalıcı olan güzellik, biçimde değil, dayandığı temeldedir." Onun yeşili, umudu değil, sürekliliği fısıldar. Hayatın gelip geçmesine aldırmadan, her zaman ait olduğu yerde, toprağın ta kendisinden yapılmış bir anıt gibi.
Hüseyin TURHAL
5.0
100% (3)