0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
86
Okunma

ACCA LARENTİA
O bir şairdi.
Her mevsimin Acca Larentia’sı gibi.
Terzi hangi kıyafeti dikse,
Murat hangi toprağı ekse,
açardı çevresinde gonca güller.
Mırıldandı sessizce Acca Larentia;
“Belki hiç doğmadık.” diyordu bir fahişe edasıyla!
Oysa aşındırmıştı ahlaksızlığı tüm zamanları.
Ne baharı vardı,
ne hazanı,
ne de bir kışı.
O mevsimsiz bir fahişeydi.
Bir bedende solduğunda,
açardı başka bir bedende.
İğrenç öpüşmeleri,
kendi yaralarına merhem,
başka yaralara tuz olurdu.
Bir an haddini aşınca fahişe Acca Larentia,
Oannes’in çınladı kulakları.
Oannes,
irkildi ve ayağa kalktı.
Bir noktaya çivilenmiş ayakları döverek yerin göğsünü,
kükredi;
“Sen,
arsızlığı yüzüne peçe yapmış kadın!
Sen,
ahlâkı teninde kuruyarak çatladığı kadın!
Dudakların susuz sahralar gibi kurak
ve çatlamış ar damarın!
Bu yüzden mi iklimler taşımaz yağmurları?
Kahretsin!
Kahretsin ki,
her şeyi metada arayan sen,
tenine ne kadar değer biçtiğini anlayamadın.
Korkunç meblağlar ödenmiş olsa gerek.
Oysa ben de ederin yok senin!”
Acca Larentia;
“Bak Oannes, Oannes, Oannes! Dur, gitme lütfen, dinle beni!” diye yalvarırken,
Oannes:
“Git başımdan!
Belki bin kucakta açmış Son Gül’ü değilsin mevsimin,
ama son fahişesin, Acca Larentia.
Öğretilerini aktarma senden sonrakilere.”
Efkan ÖTGÜN