1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
85
Okunma
Sabah değil artık, gece ürperir,
Çiçekler susar, gölgeler yürür derin.
Kuşlar sustu, sessizlik öyle keskin,
Manolya Sokağı’ndan geçer bir rüzgâr —
Soğuk, eski, ve biraz hüzünlerin.
Antikacının sesi yankı olur duvarlarda,
Zamanın çatlağından sızar bir anı,
Solaner mavisi kararmış şimdi,
Deniz bile unutmuş kendi rengini.
Bir İtalyan ressam oturur lambanın altında,
Elinde fırça değil artık bir yara,
Tuvalde doğa değil, ölümün yüzü,
Renkler değil, suskunluk akar parmaklarından.
Mozart’ın notaları kırılmış cam gibi,
Zeki Müren’in sesi yankılanmaz artık.
Zaman, bir nehir değil, bir gölge şimdi,
Ve ben, onun içinde kaybolmuş bir siluetim.
Taşıdığım her aşk, kararmış bir yıldız,
Her hüzün, içimde yankılanan bir fısıltı.
Yüreğim titrer, ama artık korkudan,
Her nefes bir çığlık, sessizliğin yankısından.
Aşk... uzak bir mezar taşı gibi,
Dokunamam, ama hâlâ adını kazırım geceye.
Ve o yıldız, evet, o uzak ışık,
Artık yol göstermez — sadece izler beni.
Doğanın portresi şimdi siyah,
Ressamın gözlerinde sonsuz bir sabır değil,
Yavaşça sönen bir inanç var;
Ve ben bakarken ona,
Kendi karanlığımı görüyorum.
5.0
100% (2)