1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
319
Okunma
Bir zamanlar sessizdi bir gölge gibi,
Sözleri ölçülü, ifadesi munis, bakışları derin.
Rüzgâr kulaklarına üflerdi muradını,
“Asi kız, sen özgür olmalısın.”
Yıllar sonra bir sabah,
Ayna karşısında eğildi baktı kendine,
Parmakları titredi, gözleri parladı
Çünkü artık korku yenilmişti özlemlerine.
Çözdü, attı başındaki yazmayı,
Ve saçları bir çığ gibi aktı omuzlarına,
Gür, simsiyah, asi…
Henüz düşmemişti ak, zindan karalarına.
Rüzgârla sevişen saç tellerinde
Bir devrimin manifestosu yazılıyordu,
Zekiydi, bilinçliydi, ne yaptığını iyi biliyordu,
Susamış olduğu özgürlüğü kana kana içiyordu.
Ne yapsa da sevememişti kocasını,
Çünkü ruhu bir kafeste susamıştı enginlere,
Kitaplardan kurduğu küçük dünyasında,
Hiç kimseye ait değildi artık o.
Yalnızdı belki,
Ama o yalnızlık;
Bir mahkûmun değil,
Daha güzele özlemin yalnızlığıydı.
Gözleri hep bilinmez bir ufka bakardı,
Daha derin, daha bilinçli, daha insan.
Şiirler yazardı gece yarıları,
Her dizesiyle zincirleri kıran.
Ve bir gün,
Kanıtlamak istedi bana kutsal cesaretini.
Kazandı… Ardında bıraktığı tek şey,
Barikatları yıkan simsiyah saçlarıydı.
Bir devrimdi, derin, sessiz, kitlelerin göremediği,
Bir kadındı o, yaratıcı, özgür, güçlü ve tuttuğunu koparan,
Ve yaşama ve engellere ve kurallara meydan okuyan,
Asi bir devrimciydi o, hiçbir kimsenin bilmediği.
Onu, hep gizlemeye çalıştığı heyecanı ile hatırlarım,
Bakışında kararlılık, gülüşünde hüzünle karışık, umutla,
Mutlu olmuştum kitap verdiği gün, ödeşmek nasip olmasa da,
Zincirleri kıran saçlarıyla Asi Kızı bilmedi kimse, benden başka
5.0
100% (3)