9
Yorum
45
Beğeni
0,0
Puan
522
Okunma
Geceye gömülen bir çiçeğin dilsiz açılışıyım
....
Ihlamur gölgesinden akan bakışlar,
kışın ilk cam kırığıdır
güzün damarını yaran.
Düşlerimin yanmış alfabesi,
kirpiğimde isimsiz bir soluk gibi asılı.
Ki söz, karanlığın ağzında mühürlü bir gül,
ay ışığının yaktığı lekelerde
bir suskunluk ocağı.
Ah...
Şafağın rahle-i tedrisine düşen tül hayaller,
tebessümlerimin sönük ateşi
yokluğun ortasında kök salar.
Nefessiz kalmış bir vefa,
toprağın altında boğuk bir dua.
Bir Eylül daha
iner vaktin alnına.
Duvarların alın yazısına işlenir mahrem,
bir yıldızın bağrına bırakılan yeminler
göğe sığınan sırla
sessizliğin nabzında koşar.
Hangi yana baksam,
yılların kabuğu titretir ellerimi.
Yüzler düşer...
Sonra ağır bir uyku
gölgenin kundağında
uyurum.
Gözlerimde vaktin son ipliği,
Eylül tınısı.
Acının ipeğiyle dokunmuş hicran nakışı...
Yollarım, gizli yara.
Her gelişinde
sarı bir alev diliyle yazarım
göğsümün sazında
kırılmış ağıtların rüzgarını.
Yarım bir rüya düşer avuçlarımın külüne.
Keklik dumanı
bir kayıp yıldız haritası gibi yayılır,
gecenin alnına.
Susmuş bir çocuğun yüzünde,
çırpınır düş kırığı saatler
....