5
Yorum
22
Beğeni
0,0
Puan
250
Okunma

Uyan artık gâfil dünyâ, sessiz kalınmaz bu zulme
Subyânlar katledilirken insan olmaktan usandım
Ağlamazsan en azından bundan böyle bâri gülme
Muvakkâr halka bakınca adamlığımdan utandım
“Festakîm kemâ umirte’’ eşref mahlûkun düstûru
Merdân Gazze’ye kesildi, uyanışın faturası
Diyâr-ı garb tamâmiyle Siyon piçinin üstûru
Rahimdeki cenînleri deşiyor kasaturası
Bu kuduz özümsemiş, iliğe kadar fücûru
Mahşerî zulmete karşı nehy-i ani’l-münker elzem
Zerk ediyor angutlara, medfû izmlerle mucûru
Siyon’u humandan saymak, iltizâm-ı mâ-lâ-yelzem
Dazara dazar saldırır Şeytanın arka bacağı
Mazlûmânı vurmak için mukaddes günleri seçer
Yıkıp yakmak gayretinde her bir İslâmî ocağı
Orgazmik bir zevkle mel’ûn, keyfinden kendinden geçer
Zuhûr ederken hunhârca şiddetin en şeddelisi
İzzetli Kassâm Tugayı pîr-u pâk Kevser’e dalsın
Vampir İsrâil’e lâyık yaftanın en şetmelisi
Devrin mücâhidlerini Mevlâm Firdevs’ine alsın
Mü’mine def-i mefâsid, celb-i menâfiden evlâ
Mu’teber i’tikâdıyla tenâkusdadır evhâmı
Pek çok sever diyor Kur’ân; sabırlı kulunu Mevlâ
Muttakîye lutf-etti el-hâk, vakârlı arz-ı endâmı
Vesvâsın menfûr kölesi tahrîf ederken kâmusu
A’sâ-yı Mûsâ’yı inkâr... Kıble müzehheb buzağı
Ervâh-ı ezelden beri, sâbit tortulu kâbusu
O Mahşer-i acâib’de gerdânındadır tuzağı
Ümmetin gafletidir ya, kanı bozuğun halâsı
Sanma mendebur illeti bir cünûn-ı gayr-i mutbak
İslâm’dır aslında puştun safrada müzmîn hirâsı
Bi’z-zarûre iktizâdır... Medet yâ Tâkât-ı Mutlak
Bi’d-Derûne istidâdır... Helâk yâ Kahhâr-ı Mutlak
____________________________________________________________
Muvakkâr: Ağırbaşlı, vakârlı. Tevkîr edilmiş. Saygıdeğer.
Festakîm Kemâ Umirte: [Hud: 112] Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.
Eşref-i Mahlûk: Mahlukâtın en eşrefi, yaradılmışların en şereflisi. İnsan.
Düstûr: Genel kural. Umûmî kâide. Kânun.
Diyâr-ı Garb: Batı Dünyâsı.
Üstûr: Binek ve yük hayvanı.
Mel’un: Lânetlenmiş. Lânete lâyık. Nefretle karşılanan, kötü.
Fücûr: Haktan udûl etmek, hak yolunu yarıp nizâmından çıkarak fısk u isyâna düşmektir.
Elzem: Çok gerekli, vazgeçilmez. İ’câp eden, gereken.
Zulmet: Karanlık.
Nehy-i Ani’l-Münker: Kötülüğün yapılmasını yasak etme, engelleme, men etme.
Zerk etmek: Enjeksiyon. Vücûda şırınga ile sıvı verme işi, iç itme.
Sıvı halde bulunan narkotik ve psikotrop maddeyi iğne veyâ şırınga yardımıyla vücûda zerk etme.
Angut: Ahmak, kaba saba.
Medfû: Dışarı çıkarılmış, def olunmuş, kovulmuş.
Mucûr: Bir şeyin işe yaramayan bölümü. Kömür kırıntısı, mıcır.
Human: İnsan.
İltizâm-ı Mâ-Lâ-Yelzem: Abese iştigâl etmek. Bîhûde, boşuna çalışma, lüzûmsuz şeyle uğraşma.
Dazara Dazar: Çok îvedî ve telâşlı.
Zuhûr etmek: Ortaya çıkmak, görünmek, belirmek. Baş göstermek.
İzzetli Kassâm: Hamas’ın silahlı kolu Kassâm Tugayları’nın kurucusu İzzeddin El-Kassâm’dan
İsmâil Haniye ve Yahyâ Sinvar’a kadar tüm mücâhidlerin rûhları şâd olsun.
Rabb-i Rahîm sonsuz merhametiyle muâmele etsin inşâAllâh…
Muvakkâr Filistin halkına da sonsuz selâm ve mekânları Firdevs Cenneti olsun.
Pîr-u Pâk: Tertemiz, çok temiz.
Kevser: Cennette bulunan kutsal su.
Yafta: Etiket. Lakâp.
Şetm: Küfür. Sövüp, sayma.
Def-i Mefâsid, Celb-i Menâfiden Evlâ: Kötülüğü önlemek,
onun yayılmasını engellemek, iyiliği yapmaktan önce gelir.
Mu’teber: Saygın, i’tibârı olan, hatırı sayılır, sözü geçer.
İ’tikâd: İnanmak. İnanç. Sıdk ve doğruluğuna kalben karârlı olmak. Yürektenen tasdîk etmek.
Tenâkus etmek: Azaltmak. Eksiltmek. Noksanlaştırmak.
Evhâm: Kuruntu, kuşku, işkil, vehim, vesvese.
Muttakî: Takvâ sâhibi. İttikâ eden, sakınan, çekinen. Allah’tan korkan, âbid, zâhid.
El-Hâk: Gerçekten, hiç şüphesiz, doğrusu.
Arz-ı Êndâm: Boy-Pos gösterme.
Menfûr: Nefret edilen, iğrenç, tiksindirici.
A’sâ-yı Mûsâ: Hz. Musanın A’sâsı. (Peygamberin risâletideki doğruluk)
Kâmus: Sözlük. (Kutsal kitapları Tevrat’a gönderme)
Müzehheb: Yaldızlanmış, yaldızlı, altınla parlatılmış.
Ervâh-ı Ezel: Herşeyin öncesinde rûhların yaratıldığı zamân. (Kâlu Belâ)
Mahşer-i Acâib: Haşir meydanı. Kıyâmet günü dirilenlerin toplanacakları yer.
Halâs: Kurtuluş. Bir yerden, bir şeyden kurtulma.
Cünûn-ı Gayr-i Mutbak: Kısa süreli akıl hastalığı.
Tâkât-ı Mutlak: Mutlak iktidâr sâhibi Allâh.
Müzmîn: Kronik. Uzun zamandan beri süren, uzun süreli olan (hastalık), süreğen, iyileşmez, kalıcı.
Hirâs: Korku. Şaşırıp bozulmak, ürküp çekinmek.
Bi’z-Zarûre: Zarûrî olarak. Zarûret hâli. Zorunluluk.
İktizâ: Lâzım gelme, gerekme.
Bi’d-Derûne: İçle ilgili, içten. Özünlü. Ciğerden gelen. Derinden gelen.
İstidâ: Dilekçe, arzuhâl. Medet, yardım istemek. Ricâ ile istemek.