12
Yorum
49
Beğeni
5,0
Puan
313
Okunma
Bu şiir, Tesbih mahlaslı şairemizin "Sus kuşları" şiiriyle karşılaştığımda doğdu.
Bu çalışma, orijinal metnin imgelerini (kuşlar, cevher, mahbûb) alıp, kendi salik (yolcu) deneyimimle harmanlayarak bir yeniden oluşum çabasıdır. Amaç, sessizliğin ardındaki cevheri, yani cevher-i mabûdu, Koşma’nın ritmik sesiyle mühürlemektir.
Şiir, suskunluğun içinden doğan sesi, yani insanın kendi benliğiyle, kalemiyle ve Allah’la kurduğu içsel diyaloğu anlatıyor.
Saygılarımla....
Suskun zamanlardan kalma sesimle,
Gölgeden ödünç ilk cümlemi kurdum.
Lahza bölündü soluktan örsümle,
Her yer yokuş gönül kıblemi durdum.
İçimdeki boşluk kireç tutarken,
Niyetlenen sesim boğuk, tıkalı.
Parmak uçlarımdan isler tüterken,
Kalem sıratımın olmuş tekeli.
Yazdığım her bir şey gönüle düştü,
Düştükçe açıldı, alındı tadım.
Tadıldıkça kalbim körelip şaştı,
Kalp yontulduktan çok sonra anladım.
İkrâ bilmeden ikrarı kim bildi
Ey sus kuşları sus payı kim verdi
Gece birden bir su gibi eğildi,
Döküldü tereddüt, akıttı derdi
Yoksa rüya mıydı çatlayan benlik
Akan beyhudelik, hakikat neydi?
Ey mahfûz vuslatım, sus’taki salik
Tesbih tanesindeki hilkat neydi?
Güne değen elim bomboş kalınca
Ayaya şafakla bir ziya kondu.
Unuttum semâya bakıp dalınca
Kıyametinin kör lambası söndü.
Benden kaçıp sana sığınan kuşlar;
Hangi kevn’din niye gittin vedasız?
Harfini anmamla Lâlda sus’uşlar…
Ve mühürlü halde cümlem sedasız.
Çekileni tesbih sanmıştım oysa
Her mısraım kopuk; eksik bir niyaz…
Taşıdım harfini mahbûb-u âlâ
Taşıyamadığım her harfin alaz.
Ruhumun dalına in sus kuşları,
Göğsümde yuvalan büyüsün sükût
Sabırla bir sırra olsun uçuşları,
O sır ki bilinmez cevher-i mabut.
5.0
100% (29)