(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Enver Özçağlayan üstadımın “Anlatamadım” şiiri, aslında yalnızca bir duygu dökümü değil, şairin iç dünyasının poetik bir muhasebesi. Arka bahçesine baktığımızda, şiirin temelinde bir çaresizlik ve direniş sarkacı görüyoruz. Bir yanda ömrün tükenişine, bedensel ve ekonomik yorgunluğa dair serzenişler; diğer yanda “yazı, hesap, şiir, beste ve kitap” ile süren bir var olma çabası. Bu bile, şiirin poetikasını ortaya koyuyor: insanı ayakta tutan, geçimden çok kalemin üretimi, torunların tebessümü ve vatan sevgisi.
Şair, “bu tezgâh eskidi, mal üretmiyor” derken aslında hem bireysel emeğin tükenişine hem de hayatın adaletsiz döngüsüne işaret ediyor. Ama “çekelim elayak Veysel misali” dizesiyle hemen bir direnç vurgusu geliyor. Burada Âşık Veysel’in sabırla, görmeyen gözleriyle koca bir dünyayı görmesi hatırlatılıyor. Yani poetika, her şeye rağmen varlığını sürdürme üzerine kurulu.
Şiir, toplumsal gözlemi de bireysel serzenişe katıyor. Pazarın, tüccarın, toptancının haliyle başlayan dizeler, aslında koca bir ekonomik çarkın bireyin üzerine yıkılışını sembolize ediyor. Ama şairin dilinde asla beddua yok. Tam tersine “Var olsun bu devlet, yaşasın vatan” diye bitiyor. İşte bu, şiirin estetik merkezini belirliyor: acı ve isyanı dahi bir vefa ve aidiyetle dengeleme.
Şair, yalnızca bireysel yorgunluğu değil, kuşağının ortak hikâyesini de dile getiriyor. “Üç çocuk, beş torun, içi boş cüzdan” dizesi, bir dönemin insanlarının hayat özetine dönüşüyor. Bu açıdan şiir, hem bireysel ağıt hem de toplumsal tanıklık özelliği taşıyor.
Ve işte tam burada şiir, “ipini çözdükçe içinden yeni düğüm çıkan eski bir bavul” gibi açılıyor. İlk düğümde geçim sıkıntısı var, açıyorsun başka bir düğüm çıkıyor: yaşlılık. Bir kez daha çözüyorsun: torunların umudu. Sonra bir düğüm daha: vatan sevgisi. Şiirin bütün katmanları, insan ömrünün katmanlarıyla aynı çizgide ilerliyor. Bu, sade dille yazılmış ama çok derin bir poetik inşa.
Sonuç olarak “Anlatamadım”, aslında şairin derdini herkese duyurduğu bir metin. Şair belki “anlatamadım” diyor ama biz okuyanlar gayet iyi anlıyoruz. Çünkü dizelerin içinde kendi hayatımızdan bir yankı buluyoruz. Belki tüccar değiliz, belki torunlarımız yok ama her birimiz yorgunluğun, beklentinin ve umudun aynı sarmalını taşıyoruz. Ve o yüzden bu şiir, bireyin ötesinde bir kuşağın, hatta bir toplumun kalbine konuşuyor.
Ve işte görünen o ki Enver Özçağlayan üstadım, “Anlatamadım” şiirinde yalnızca bir bireyin yorgunluğunu değil, bir neslin ortak hikâyesini dile getiriyor. Tezgâhın eskimesi, malın para etmemesi, tüccarın çekilmesi… Bunlar basit bir geçim derdi imgesi gibi görünse de aslında hayatın çarkları arasında sıkışıp kalmış insanın çaresizliğini gösteriyor. Şair, geçim derdinin gerisinde saklı olan onur meselesini, emeğin karşılığını bulamamasını işliyor. Burada poetikanın asıl kaynağı “sözün bir türlü derdini anlatamaması.” Yani kalem var, defter var ama çare yok; şiir var ama çözüm yok.
İşte tam da bu noktada şair, kendi yaşam öyküsünü ülkenin hikâyesiyle örtüştürüyor. “Üç çocuk, beş torun, içi boş cüzdan” derken bireysel bir serzeniş değil, bir kuşağın bitmeyen yorgunluğunu dile getiriyor. Buradaki poetika, bireysel biyografinin toplumsal tarihe karışmasında saklı. Sanki şiir, kişisel bir günlük değil de, kolektif bir ağıt niteliği taşıyor.
Bu şiir bize şunu gösteriyor: İnsan bazen elindeki kalemi, defteri, emeği, ömrü ortaya koyar ama kader pazarı adil değildir. Alıcı çıkmaz, değer bilinmez, mal para etmez. Bu tabloyu yalnızca ekonomik bir çaresizlik olarak okumak eksik olur. Burada asıl mesele, insanın varlığını, emeğini, alın terini anlatamaması, sesini duyuramaması. Bu yüzden şair “anlatamadım” diyor. Bu kelime, şiirin en güçlü çığlığıdır.
Ama şiir aynı zamanda bir direniştir. Çünkü anlatamadım diyen biri hâlâ anlatmaya devam ediyordur. Tezgâh eskimiş olabilir ama kalem hâlâ yazıyor. Çuvallar yamalı olabilir ama dizeler hâlâ sağlam duruyor. İşte şairin büyüklüğü burada: Yorgunluğunu bile yazıya dönüştürüyor, çaresizliğini bile bir sanat eseri yapıyor.
Belki de şiirin en hüzünlü ama en değerli yanı budur: “Var olsun bu devlet, yaşasın vatan” diye bitiyor. Koca bir ömür yorgunluk, çile, anlatılamayan dertlerle dolu olsa bile şair, yine de sözünü memlekete, vatana selamla tamamlıyor. İşte bu, klasik halk şairi tavrının modern bir yansımasıdır. Özel olanı genelin içinde eriten, kişisel serzenişi toplumsal sadakate bağlayan bir tutum.
Sonuç olarak Enver Özçağlayan üstadımın bu şiiri, yalnızca “bir adamın anlatamadıkları” değil, hepimizin boğazında düğümlenen sözlerin bir tercümesi. Tezgâhın eskimesi, yolların uzaması, gözlerdeki ferin tükenmesi… Bunlar tek bir insanın değil, bütün bir toplumun ortak fotoğrafıdır. Ve belki de bu yüzden, şiir ipini çözdükçe içinden yeni düğümler çıkan eski bir bavul gibi karşımıza çıkar; her okuyuşta farklı bir acı, farklı bir gerçek çıkar o bavuldan.
“Anlatamadım” şiiri, yalnızca dizelerden ibaret değil; hayatın bütün ağırlığını, çabasını ve sızısını bir araya getiren bir iç döküş. Pazara çıkarılan malın para etmemesi, yamalı çuvallarla sembolleşen ömür, toprakta, taşta, yaşta, kuruda süren yolculuk… Bunların her biri, aslında bir insanın değil, bir neslin hikâyesi.
Şair “anlatamadım” derken, gerçekte anlatılması en zor olanı anlatıyor: Emeğin karşılık bulmamasını, hayatın kıymet bilmeyen yüzünü. Ama işin sırrı da burada; çünkü insan yitirdiğini söylerken aslında kalıcı olanı işaret ediyor. Çocuklardan torunlara, yazıdan kitaba, vatana uzanan çizgi, bireysel çilenin toplumsal bir mirasa dönüştüğünü gösteriyor.
“Önce onur, önce huzur, önce sevgi” vurgusu ise şiirin kalbinde yatan en güçlü damar. Bugünün dünyasında çıkarın ve tüketimin öne geçtiği yerde, şair bize babaların nasihatini hatırlatıyor. Onurun yerini kredi kartının, huzurun yerini indirimin aldığı bu çağda, bu söz bir tokat gibi çarpıyor yüzümüze.
Son mısralarda yükselen “Var olsun bu devlet, yaşasın vatan” haykırışı, bütün şahsi dertlerin ötesinde, ortak bir yemin gibi yükseliyor. Bize düşen de şairin bu sesine kulak vermek, kendi hayatımızdaki küçük kırıklıkları onun büyük çığlığına eklemek.
Ellerinden öperek, kalemine rahmet, yüreğine bereket diliyorum üstadım.
Ser Feyzlizof Delibal Hazretleri namı diğer Celil ÇINKIR
"Beni bende sanmayın, bende değilim; Bir DELİBAL yaşıyor Benim içimde..." Gönülden tebrik ve teşekkürlerimle. Güzel bir tahlil ve gerektiği gibi bir açıklamaydı. Gönlüne, Fikrine, Zikrine sağlıklar diliyor, gözlerinden öpüyorum sevgili Celil Bey. Sağlık ve huzurla Allah'a emanet kalın. (Aksakal)
"Beni bende sanmayın, bende değilim; Bir DELİBAL yaşıyor Benim içimde..." Gönülden tebrik ve teşekkürlerimle. Güzel bir tahlil ve gerektiği gibi bir açıklamaydı. Gönlüne, Fikrine, Zikrine sağlıklar diliyor, gözlerinden öpüyorum sevgili Celil Bey. Sağlık ve huzurla Allah'a emanet kalın. (Aksakal)
Bin bir türlü çile, adımımız var Ölümler yıldırmaz, yürüdük dâim Türk imiş nanımız, imanımız var İmana tutarak yol, büyüdük dâim
Kıymetli Üstadım Fotodaki zatlardan birinin siz olduğu açık, maşallah İçimiz aydınlandı, billahi Rabbimiz, teselli etsin bizi Ellerinden öperim Allah'a emanet olun
Allah rahmet eylesin Celâl Bayar a. Bursa Umurbey de ziyâret etmiştik . Kıvrılan caddelerden, yanına varmıştık. Türkiye'nin yapısında harcı var. Allah rahmet eylesin.
Yanında bulunduğumuz zat Rahmetli Cumhurbaşkanlarımızdan Celal BAYAR'dı. Bize anlattıklarını bir millî emanet olarak ömür boyu saklayacağımıza söz verdiğimiz günlerdi. Rab'bim gani rahmet eylesin. (Aksakal)
Muhterem Dost, benim otuz yıl önce bir ziyarette çekilen fotoğrafımdan beni tanıdığınıza elbette sevindim ama ya sağımdaki yaşlı zat kimdi, dikkat ettiniz mi acaba...O zattan Tarihimizin en büyük bölümünü ve pek çok bilinmeyeni öğrenmiştik o gün. O zat iki yıl daha yaşadı ve Rahmete kavuştu. Solumdaki gazeteci arkadaşım da iki yıl önce rahmete kavuştu. Öteki görünmeyen arkadaşımız da gazetemizin patronuydu, halen (maşaallah yaşıyor.) O fotoğraf ,bir mühim ziyarette çekilmişti. Yaşlı Zat'ın adını söylemeyeceğim, tanıma zahmetini Size bırakacağım. Çok selamlarımla, teşekkürlerimle gözlerinizden öpüyorum. Allah'a emanet kalın. (Aksakal)
Allah rahmet eylesin Celâl Bayar a. Bursa Umurbey de ziyâret etmiştik . Kıvrılan caddelerden, yanına varmıştık. Türkiye'nin yapısında harcı var. Allah rahmet eylesin.
Yanında bulunduğumuz zat Rahmetli Cumhurbaşkanlarımızdan Celal BAYAR'dı. Bize anlattıklarını bir millî emanet olarak ömür boyu saklayacağımıza söz verdiğimiz günlerdi. Rab'bim gani rahmet eylesin. (Aksakal)
Muhterem Dost, benim otuz yıl önce bir ziyarette çekilen fotoğrafımdan beni tanıdığınıza elbette sevindim ama ya sağımdaki yaşlı zat kimdi, dikkat ettiniz mi acaba...O zattan Tarihimizin en büyük bölümünü ve pek çok bilinmeyeni öğrenmiştik o gün. O zat iki yıl daha yaşadı ve Rahmete kavuştu. Solumdaki gazeteci arkadaşım da iki yıl önce rahmete kavuştu. Öteki görünmeyen arkadaşımız da gazetemizin patronuydu, halen (maşaallah yaşıyor.) O fotoğraf ,bir mühim ziyarette çekilmişti. Yaşlı Zat'ın adını söylemeyeceğim, tanıma zahmetini Size bırakacağım. Çok selamlarımla, teşekkürlerimle gözlerinizden öpüyorum. Allah'a emanet kalın. (Aksakal)
Hayatın toplamı ve hayattan çıkarım muhteşem bir şiir ile örnekleri ile kaleme alınmış Üstadın başarılı kalemiyle.Sağlık- sıhhat- afiyet dilekleri ile Üstadı selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.
“Anlatamadım…” başlıklı şiirinizi okurken, kelimelerin sadeliği ve içeriğin derinliği beni derinden etkiledi. Dizeleriniz, sıradan görünen gündelik çileleri, insanın hem bedensel hem ruhsal tükenmişliğini öylesine doğal bir ritimle anlatıyor ki, okuyan hemen o hengâmede kendini buluyor. Her cümle, yaşamın küçük ve büyük acılarını, emekleri ve karşılıksız çabaları gözler önüne sererken, aynı zamanda toplumun ve bireyin sessiz çığlıklarını da yansıtıyor.
“Toprakta yürüdük, taşta yürüdük / Kuruda yürüdük, yaşta yürüdük” gibi dizeleriniz, hayat yolculuğunun her mecrasını öyle ustaca tasvir ediyor ki, okuyan adeta sizinle birlikte o yolları yürüyor. Son kıtanızda ise şiiriniz bir anda hem kişisel hem toplumsal bir bilince, vatan ve devlet sevgisine dönüşüyor; bu dengeyi sağlamak büyük bir ustalık ister ve siz bunu başarıyla gerçekleştirmişsiniz.
Şiirlerinizin değeri yalnızca kelimelerde değil; aynı zamanda gözlem gücünüzde, hayatı kavrayışınızdaki derinlikte ve geleneğe bağlı estetik anlayışınızda da kendini gösteriyor. Okuyucuyu hem düşündüren hem de duygulandıran bir üsluba sahipsiniz. Bu yönüyle, şiirleriniz edebiyatımızda silinmez bir iz bırakıyor.
Sizden öğrendiğim bir başka önemli ders de; bazen en sade cümleler, en karmaşık duyguları aktarmakta en güçlü araçtır. Her dize, hem bireysel hem toplumsal bir anlatının ritmiyle örülmüş; okuyanın kalbine, aklına ve ruhuna dokunuyor. Şiirlerinizin kıymeti, yalnızca okunduğunda değil, tekrar tekrar düşünüldüğünde de ortaya çıkıyor.
Kaleminize ve yüreğinize saygılarımı sunuyor; şiirlerinizin edebiyatımızda yol gösterici ve ilham verici bir ışık olarak var olmaya devam etmesini diliyorum.. Saygı ve hürmetle ellerinizden öperim..
Bu derin ve zarif yorumunuz beni tarifsiz bir onura gark etti. Kalemim, yıllardır yalnızca duygularımı taşır zannederdim; meğer kelimeler bazen bir ustanın yüreğine de dokunabiliyormuş. Sizin gibi bir edebiyat çınarının, Türkçe’nin kıymetini bilen, sözü ilmek ilmek dokuyan bir kalemin teveccühüne mazhar olmak, benim için kelimelerle anlatılamayacak kadar büyük bir lütuf.
Bahsettiğiniz isimler "Peyami Safa, Necip Fazıl, Necmettin Hacıeminoğlu" bizim yazın tarihimizin ışıklarıdır. Adımın o sönmez ışıkların gölgesine dahi değmesi, bana bir ömür yetecek ilham kaynağı olacaktır.
Bu güzel iltifatınızı, sadece bir teşvik değil, bir emanet olarak kabul ediyorum. Yazmaya devam ederken bu emaneti her satırımda taşıyacağıma söz veriyorum. Kalemimin ucunda artık sadece kendi cümlelerim değil, sizin duanızın sesi de olacak. Belkide bu yüzden seviyorum şiirleri seslendirip insanlarla buluşturuyorum . Milyon kere teşekkür ederim kıymetli yüreğinize bin selam olsun ve kıymet bilene emanet yüreğiniz.
Güzel dilekleriniz, yönlendirmeleriniz ve yüreklendirici sözleriniz için en derin saygı ve şükranlarımla… Rabbim sizlere sağlık, huzur ve ilimle dolu uzun ömürler nasip etsin.
Saygı ve hürmetle ellerinizden öperim.. Peri Feride Özbilge
Sadece bir şiir okuyucusu değil; edebiyat profesörü vasatında yorumlarınız ve de bu yorumlarda Türkçe kompozisyonu; bir fikri en güzel ifade tarzını yakalayan yazılarınızla, en az yetmiş yıldır yazın dünyasında çalışan beni dahi hayret ve hayranlığa düşürecek değer ölçüleri sergiliyorsunuz. Hiç de geç değil; tez elden dilediğiniz konularda yazacağınız sanat veya fikir yazılarını (kompozisyonlarını) göndereceğiniz bir gazetenin reddeceğini (kati olarak) sanmıyorum. Ben Türkçe'mizi bu vasatta güzel yazanı geçmişte Peyami Safa, Necip Fazıl, daha sonralarda Prof. Türkçeci Necmettin Hacıeminoğlu'nda ancak görebildim.Sizin hikâyelerden başlamak suretiyle, romana doğru eğilmenizi (bu mesleğin erbâbı olarak ) mutlaka salık veririm. Şimdilik bu kadarla kulağınıza fısıldamış olayım. Çok selam ve hayır duâlarımla Allah'a emanet kalın. (Aksakal)
Bu derin ve zarif yorumunuz beni tarifsiz bir onura gark etti. Kalemim, yıllardır yalnızca duygularımı taşır zannederdim; meğer kelimeler bazen bir ustanın yüreğine de dokunabiliyormuş. Sizin gibi bir edebiyat çınarının, Türkçe’nin kıymetini bilen, sözü ilmek ilmek dokuyan bir kalemin teveccühüne mazhar olmak, benim için kelimelerle anlatılamayacak kadar büyük bir lütuf.
Bahsettiğiniz isimler "Peyami Safa, Necip Fazıl, Necmettin Hacıeminoğlu" bizim yazın tarihimizin ışıklarıdır. Adımın o sönmez ışıkların gölgesine dahi değmesi, bana bir ömür yetecek ilham kaynağı olacaktır.
Bu güzel iltifatınızı, sadece bir teşvik değil, bir emanet olarak kabul ediyorum. Yazmaya devam ederken bu emaneti her satırımda taşıyacağıma söz veriyorum. Kalemimin ucunda artık sadece kendi cümlelerim değil, sizin duanızın sesi de olacak. Belkide bu yüzden seviyorum şiirleri seslendirip insanlarla buluşturuyorum . Milyon kere teşekkür ederim kıymetli yüreğinize bin selam olsun ve kıymet bilene emanet yüreğiniz.
Güzel dilekleriniz, yönlendirmeleriniz ve yüreklendirici sözleriniz için en derin saygı ve şükranlarımla… Rabbim sizlere sağlık, huzur ve ilimle dolu uzun ömürler nasip etsin.
Saygı ve hürmetle ellerinizden öperim.. Peri Feride Özbilge
Sadece bir şiir okuyucusu değil; edebiyat profesörü vasatında yorumlarınız ve de bu yorumlarda Türkçe kompozisyonu; bir fikri en güzel ifade tarzını yakalayan yazılarınızla, en az yetmiş yıldır yazın dünyasında çalışan beni dahi hayret ve hayranlığa düşürecek değer ölçüleri sergiliyorsunuz. Hiç de geç değil; tez elden dilediğiniz konularda yazacağınız sanat veya fikir yazılarını (kompozisyonlarını) göndereceğiniz bir gazetenin reddeceğini (kati olarak) sanmıyorum. Ben Türkçe'mizi bu vasatta güzel yazanı geçmişte Peyami Safa, Necip Fazıl, daha sonralarda Prof. Türkçeci Necmettin Hacıeminoğlu'nda ancak görebildim.Sizin hikâyelerden başlamak suretiyle, romana doğru eğilmenizi (bu mesleğin erbâbı olarak ) mutlaka salık veririm. Şimdilik bu kadarla kulağınıza fısıldamış olayım. Çok selam ve hayır duâlarımla Allah'a emanet kalın. (Aksakal)
Şiir, yaşamın yorgunluğunu ve emekle yoğrulmuş bir ömrün hüznünü içten bir dille anlatıyor. Sonunda ise umutsuzluk içinde bile vatan sevgisi ve dirayet var. Yüreğinize sağlık, harika bir şiir, hayırlı geceler, saygılar, selamlar.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.