9
Yorum
32
Beğeni
0,0
Puan
394
Okunma

Gözlerin…
Bir sabah ezanında pencereme vuran ay ışığı gibi,
üşüyen ellerime dokunur dokunmaz
bütün karanlığımdan vazgeçiren.
Sesin…
Uzak köylerdeki kuyu başlarının sessizliği,
suya eğilen bir kadının
göğe yansıyan yüzü kadar berrak.
Beni çağıran o bakış var ya…
Kırılmış bir testiden sızan son damla gibi
hiç acele etmeden düşüyor kalbime,
ama düştüğünde
içimdeki bütün göller taşkın.
Ah…
Bir gün bana “git” desen
kökünden sökülmüş bir nar ağacı gibi kalırım;
dalımda hiçbir mevsim tutmaz,
kuşlar bile uğramaz.
Sen “öl” deseydin…
Bir çocuğun annesine koşarken düşmesi gibi,
canımdan hızlı giderdim sana.
Üstümdeki bütün yükleri,
boğazıma düğümlenmiş bütün kelimeleri bırakırdım.
Toprağın karanlığı bile ürkütmezdi beni,
çünkü senin gölgen orada olurdu.
Sen bilmezsin…
Bazen nefes dediğin şey
bir insanın varlığına emanet edilir.
Benim nefesim sana emanet,
benim ömrüm senin avuç içindeki ince bir çizgi.
Ve eğer
“Öl” deseydin…
Gözlerini son defa görmek,
dizlerine başımı koymak,
dudaklarından bir damla ses duymak için
her şeyi bırakır,
ölmezdim bile…
Çünkü senin içinde yaşamaya devam ederdim.
Bir gün yağmur yağsa,
ve sen o yağmurun içinde yürürken
omzuna düşen her damla,
benim yüreğimden kopup gelen bir anı olsa…
Islanmak değil,
seninle aynı yağmurun altında erimek olurdu adım.
Bir rüzgâr esse mesela,
saçlarını savursa,
o savruluşun ucundan tutar,
bütün fırtınalara karşı siper olurdum sana.
Ne kara bulut bilirdim,
ne yıldırım;
senin gülüşün gökyüzünü parçalayacak kadar güçlüydü zaten.
Ben seni,
kör kuyularda sesini arayan bir yankı gibi sevdim.
Bulduğumda susmadım,
susturamadım da.
Adını söyledikçe içimde bin kapı açıldı;
her kapının ardında senin başka bir hâlin vardı:
Biri çocuk, biri kadın, biri sır, biri yara…
Hepsi aynı sen.
Eğer “öl” deseydin,
ölmezdim,
çünkü senin yokluğun ölümden beterdi zaten.
Yokluğun…
Bir şehrin bütün ışıklarının aynı anda sönmesi,
bir annenin boş beşiğe bakması,
bir çocuğun kapı eşiğinde bekleyip bekleyip
kimseyi bulamaması gibi ağırdı.
Ben seni öyle sevdim ki,
göğsümün içinde kanat çırpan bütün kuşlar sustu,
sadece senin adının hecesi kaldı havada asılı.
Yürüdüğün yolların taşlarını bile tanırım artık,
hangi taş seni yorar,
hangi taş seni gülümsetir bilirim.
Ve bil ki,
eğer bana “öl” deseydin…
Koşardım.
Ölüme değil,
senin sesine koşardım.
Beni çağıran sesin
bütün mezar taşlarını bile yeşillendirecek kadar güçlüydü çünkü.
Peri Feride ÖZBİLGE
10.08.2025