8
Yorum
42
Beğeni
5,0
Puan
494
Okunma

Sen, deniz de bir çakıl taşı,
kendi sınırların var sanırsın.
Teninle başlar, düşüncenle biter,
dalganın ıslattığı yerde son bulursun.
Peki sordun mu hiç asırlık çınar ağacına,
kökleri toprağın ne kadar derininde senin geçmişine uzanır?
Ya da Dağları’ndan esen rüzgara,
senin almadığın nefesi o mu tamamlar?
Deniz, sadece karşısında durduğun bir su birikintisi mi?
Yoksa damarlarında dolaşan kanın
unutulmuş, tuzlu anısı mı?
Varlık, bir ada olmak değildir.
Varlık, bütün bir takımadayı aynı denizde yüzdüren sudur.
Her birimiz, diğerinin kıyısına vuran dalgayız.
Her birimiz, aynı göğün altında soluklanan yaprak.
Hani o bizim dostluk var ya,
o köprü, bir fikirden diğerine geçmek değil yalnızca.
O köprü, çakıl taşının kendini deniz sanmasıdır.
Çınarın, rüzgarın fısıltısını kendi sesi bilmesidir.
Var olmak, bir sorunun cevabı değil,
sorunun ta kendisi olmaktır.
Ve şiir, işte bu köprünün kendisidir, dostum.
Kelimelerle kurulmuş, hislerle yürüyen...
O köprüden şimdi sana sesleniyorum.
Duyuyor musun?
Merdümgiriz
5.0
100% (21)