4
Yorum
21
Beğeni
0,0
Puan
257
Okunma

Bedenim, bir yalnızlık bohçası gibi,
uçları sararmış sabırla düğümlü.
Kımıldadıkça açılan sızı yerleri,
içine annemin sesi sızıyor geceyle.
İçimde, ömür boyu susan bir çocuk var,
cam kenarında oturmuş, kendi adını unutmuş.
Biraz ben, biraz hiç kimse
dışarda hayat geçiyor,
içerde zaman bir cümlede tutulmuş.
Saçlarımda eski gülüşlerin külleri,
konuşsam dökülür anılar yere.
Susuyorum.
Çünkü her cümle yeni bir yara açıyor
daha kabuk bağlamamış bir sessizlikte.
Gökyüzünü yastık yapmışım bazen,
gözlerimle bulutları dikip durmuşum.
Birileri hep gitmiş.
Ve gidenin arkasından,
ben içimde hep biraz daha kalmışım.
Karanlıkla kurduğum o kardeşlik bağı
sadece geceyle konuşanlar bilir.
Kendi kendine sarılmayı öğrenmişim,
ve ellerimle büyütmüşüm
bir gün belki döner sandığım suskunlukları.
Ve işte orada
zamanın unuttuğu bir eşiğin önünde
duruyordu çocukluktan kalma bir gölge.
Bir yanı büyümüş,
öbür yanı hâlâ "dön baba dönelim."
Gökyüzü, annesinin mendiline benziyordu o gün.
Sıkılmış, buruşmuş ama hâlâ sabun kokulu.
Bir dua gibiydi hafızasında
“Allah’ım, kimseyi yarım bırakma.”
Sonra rüzgar
bir dizeyi fısıldadı kulağına “Biten her şiir,
içinde biraz eksik kalan hayattır.”
Ve şair anladı
bazı şiirler kapıdan geçmez,
kapının kendisi olur.
Orada durur, açılmadan.
İçeri çağırmadan.
Ama bekleyerek…
Peri Feride ÖZBİLGE
19.06.2025