3
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
294
Okunma
sabaha karışmış bir kahkaha gibiyim bugün
gökyüzüyle anlaşmışım gizlice
maviye borçluyum içimdeki hafifliği
ayakkabılarım toprakla fısıldaşıyor
adımlarımın altında büyüyor
yeni uyanmış bir ormanın kalp atışları
hiç kimsenin adını koymadığı bir rüzgar
omzuma dokunuyor
ve ben bir harita gibi seriliyorum zamana
içimde kırılmamış bir cam var hâlâ
ışığı evirip çeviriyor durmadan
her yansıma başka bir "olur"
başka bir "neden olmasın"
korkunun kabuğu soyuluyor usulca
altından çıkan
bir çocuk neşesi ıslak, parlak, dipdiri
çaydanlığın ilk buharı gibiyim
dünyaya yeniden
kaynamaya hazırım
ve evet
yeniden sevebilirim
bir ağacın unuttuğu meyve gibi
bir düş kırıntısından filizlenen hevesle
kalbim, hâlâ çatlak yerlerinden yeşerir
ve sesini duymadığım bir ismin
tınısını taşır uykulara
ey ismini bilmediğim
ama her gece rüyamı yönlendiren yıldız
bir pusula bırak rüzgâra
yanılsam da, izini süreyim
gözlerini görmesem de olur
gölgen bir pencereye düşsün yeter
yağmur sonrası buğusunda
bir siluet gibi kal
bir şey söyleme
yalnızca bekle
çünkü ben
duymayı beklemekten
duyulmazı sevmeyi öğrendim
bir eski saatin durduğu yerde
zamansız bir çarpıntı ol
adı olmayan bir saat dilimi
tam içimde kurulsun
ellerin yerine
bir kuş uçursan yeter
kanadında taşı
göğsümün eksik çarpan yanını
çünkü ben
kırılmadım
yalnızca başka bir biçimde
toplanıyorum sana
ve şimdi
hangi geceye düşersen düş
bir işaret bırak geriye
bir ıslık, bir rüya kırıntısı
ben bulurum
çünkü bekleyenin hafızası
karanlığı kokusundan tanır
gel...
ama adını söylemeden
göz göze gelmeden
yalnızca içimde bir yerin yerini bilerek
çünkü ben
çoktan
oralıyım
5.0
100% (4)