3
Yorum
25
Beğeni
5,0
Puan
262
Okunma

Çatısız bir evden değil,
Varlık nurunun kaynağından doldu gönül haneme semâ.
Çıplak ayaklarım,
Yaradan’ın kudret parmağıyla yeşerttiği çimenlere bastı.
Her adımda zikr ü fikir aktı toprağa.
Dağlar,
Sükûtuyla tecellî eden celâli kışları
Rahmân’ın suya indirdiği sırla boşalttı,
Ve sular; aşkın bendini yıkıp aktı derinlere.
Bahar çiçekleri,
Lâhut âleminden surete bürünerek
Nehir kenarında vahdetle boy verdi.
Yüreğim,
Benliğin sarhoşluğu içinde kaybolmuştu;
Kaçtı da saklandı
Hakk’ın kudretle çizdiği bir tuvale.
Toprağını bulan bir tohum gibi değil;
İlahi aşkın nefesiyle can bulmuş
Bir sır gibi serpildim varlığın bağrında.
Büyüyüp boy verdikçe
Ağaç olmadım sadece,
Bir derviş gibi
Kök saldım sabra, dallandım tefekküre.
Bir çocuğun gülüşü
Rabb’in tebessüm eden aynasıydı içimde.
Ve batmadık diken kalmadı
Yalın ayak yürüdüğüm aşk yollarında.
Her diken,
Nefsi terbiye eden bir mürşid oldu bana.
Aldığım yolları başa sardım
Her fırtınada “İnna lillah” diyerek.
Bazen bir sevgiliyi arar gibi sarıldım o yollara,
Bazen de kendimi aradım
Esma’nın sırlarına gizlenmiş hâlde.
Yaşam bir seyirdi:
Kimine dünya lunaparkı,
Kimine de nefsin sur gibi duvarlarıydı.
Bazen içe döndüm,
Bazen dışta kendimi aradım.
Bir yüreği taşımak,
Ene’l-Hakk diyen Mansur’un darağacında
Aşkı haykırmaktı.
Bin aşkı,
Bir aşk’ta yok etmekti.
Bir şiir sofrasında
Kayan bir yıldızı
Aşkın göğüne geri koymaktı.
Kısacası:
Altın gibi değerli görünse de,
Teneke gibi boştu dünya.
Ama duygusal zekâ,
Yumuşak huylu bir yürekle,
Yûnus’un dilinden
İyilikte, güzellikte, hoşgörüde
Yarış tutmaktı.
Var olanın hikâyesini
Aşkın mecazından hakikate yürüyen
Sûfî bir lisanla yazmaktı...
Ferdaca
5.0
100% (9)