1
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
176
Okunma
30/4/2025
Ölü babamın takma dişlerinin sesi geliyor
mutfaktaki bardaktan.
Sabahın körü henüz.
"Ah, dilim olsa da konuşsam," diyor
attığı mors’larla.
Kalkıyorum yataktan ömrümün
olanca miskinliğiyle.
Gardırop da aranırken bir şeyler
elime, eskimiş anılarından bulaşıyor.
Kapağı kazara yırtılmış bir mushaf’tan
sesinin tınısı sızıyor.
Yitip gidiyor hemen.
Oldu mu, olmadı mı daha bilemeden.
Ölü babamın halleri geçiyor
salondan küçük odaya.
Okuma odası orası.
Öyle küçük ki
âlemlere sığmıyor.
Sığmıyor,
çünkü orada okunanlar,
kurulan hayaller,
yaratılan fikirler
çocukluğumun ömrüne ömür katıyor.
Beni ben yaptıkça, beni bende kaybediyor.
Elleri olsa şimdi ruhunun
geçip pikabının başına en sevdiği plağı takardı.
Yerinde olsam ben de yapardım ama
yerinde olsam, ellerim kalmazdı.
Susardık beraber olsak.
Şimdi olsa
susar mıydım hiç?
Susamışken varlığına,
susar mıydım?
En çok yitirmelerin tokadı imiş
yüzümüzde allanan.
Ölü babamın sakarlığı tutuyor ansızın,
zihnine düşen bir imgenin patırtısını duyuyorum.
"Dur hele, sabahın körü,"
demeye kalmadan yan duvara vuruyor komşunun yumruğu.
"Yetişir!" diyor.
İçimdeki çığlığı duymuş olacak.
"Özür dilerim," diyorum mırıldanarak.
Uyanıyorum kan ter içinde
ve boğularak.
Eskici
5.0
100% (3)