11
Yorum
41
Beğeni
5,0
Puan
671
Okunma

Herkes kirletmediği avuç içi kadar temizdir
Yalnızlığımın çığlığından damıtıyorum hezeyanlarımı
yırtılan bakışlarımın kıyısında toplanır esmer lekeler
inancımın tüm dikişleri yırtıldı
gecenin koynunda doğranır yüreğimde ki ilk sevmeler
içtim baldıran zehri ile
kana kana kendi ölümümü
kelebeğin güncesine
kırlangıcın dönülmez göçüne
sığdırdım ömrümü
gülümsemeler artık yalancı bahar
yeminler ise döşte sallanan
sözü nidası kayıp intihar
güven enkazda verirken son nefesini
ihanetler, samimiyet tohumunun üstünü kaplar
Ve aşk
boylu boyunca üstümde uzanan
göğü yitik serçeden
yaramı kanatan son dokunuşlar
dümensiz sızılar vurur hayat kıyılarıma
yalpalanır zaman
kekremsi bir acı durmadan t’aşınır
döşüm ve dimağımın yollarında
oysa yağmurlarca temizdi ellerim
henüz kirlenmemişti
kundağım da toprak kokan masumane b’akışlarım
unuttum şimdilerde
beşiğim ile sallanan
annemin ağzında ki yanık ninnileri
sobada çıtırdayan masalları
bayram sabahına uyandığım heyecanları
yüzümde ki yıldızları yalpalayan gülüşleri
aynı anda çorba kazanına daldırılan kaşıkları
dahası
sevilme hissini
en çokta dizlerimde iyileştikçe
koşabilmenin o coşkun heyecanını unuttum
unutmak ölüme ramak ise
unutulmak neydi?
Gitsem bulur muyum
Kaldırım taşında açan çiçeğin gölgesini
kendine yurt bellemiş kalbimi
içim paramparça ise
hangi odanın duvarları toplayabilir dağınıklığımı
yüzüm düşüyorsa sebepli sebepsiz yerlere
aynalar gizleyebilir mi
siluetim de mühürlenmiş acılarımı
içimin çölünde ki vahayı kuruttunuz
gökkuşağımın renklerini siz karaya çaldınız
ayrıldı köklerinden birbirine bağlı ağaçlarım
hüzünlerimden yağmur
içimin merhamet nehrinden oluk oluk kan akıttınız
şehirler neyse de
ilk göz ağrım köylerimden ne istediniz
masumiyetim doğranıyor bir kadavra gibi
bu namussuz çağda
düşüyor içimden çocukluğum
tutunacak dal bırakmadınız
hanginiz temiz kaldıysa kaldırsın ellerini
ekmeğin kutsallığına
Suyun p’aklığına
alnın terine bile haram kattınız
Fırat Yetiş
5.0
100% (11)