0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
103
Okunma
Papatyam!
Bu tene kıyarken sen
Ben dağılmamak için titremekten
Tutundum bir parçayı aldım
Ayaklarımın altında sesini duymadım şeytanın
Ve bir an sadece bir an üzüldü kalbim
Yaşlarının kırmızıya dönüştürüp
Damarlarımdan bütün canıma akarken derinden derine
Bir yere varmaya çalışan
Tenine aldırmadan, sarmadan, kırmadan
Yıkmadan ve dökmeden sarıldım
Canımın canına yoksulluk ayrılıktır
Artık sevmediğim dertler
Benim elimde sana dair zenginliktir
İkilik sayısı ne fark eder tümü
Sevdalık kusursuz naif ve seçkin
Aynı zamanda masum bir miniğin
Sarılmışım yüreğine
Gitsin kim giderse, varsın cehenneme isteyen
Olsun ateşle, şeytanla sevişmek isteyen
Bana ne, küfre bile değmeyecek
Kahbelerin gözlerindeki fer söndü çoktan
Yokla var ettiğim çölde
O papatyaların yapraklarına aşığım ben
Donuk, uzun ve çiğ bir gülümseme gördüm
Ve nefret ettim ama yine de
Yıldızlardan saçlarına düşen bir alev de ben vereyim istedim
Bu ışıkları nur sayan sevgili!
Aptal aptalın sevdasından ne anlar?
Boyun eğmenin kadar kutsal olduğunu ne bilir?
Sevdiğinin gözlerindeki ışıltılara
Gökyüzünde geceleri asılan parlaklıklarla çerçeveyi aşan
Resimlerin yer aldığı her mekân
Ben ise hiç düşünmedim hayatın karelerinden çıkmayı
Çalışırken yandı parmaklarım, canlarım
Düşünmedim, acımadan da attım
Yalandan âşık olanlara, cehennemidir yürek
Gitsin kime isterse, gitsin orada yansın!