3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1351
Okunma
karşı masada bir kız oturuyordu mahsundu
bense yakın sayılmam boyu boyuna uzak
göz dediğin
etten bir üzüm
ne bilsin seni
seni gören gönlüm bilirdik
gözümdeki yüreği bakış edip gönderdik
yıldırımlar savruluyor kızdan bana
iki gözüm şimşeklenip sulanıyor
gündüzün gözünde ay ışıklı
etraftaki insanlar konuşup konuşmuyor
çaylar dumanlanıp kızı saklayacak güya
sesler yükseliyor şehrin göbeğinden
kızın gözleri beni arıyorsa görülmeli
görülmeli pırıltısı bir isyan
veya aşk bayrağı
bekliyorum
bekleyerek nefesimi olduğu yere gönderiyorum
denk gelen nefeslerimiz orta bir yerde birleşti
sıcak ve serin üstüne bir buhar patlaması alevli
sandalyeler kırılıyor yollar harab ve duman
kız hala bakamıyor kaçamaklar da sanki kaçacak
sigaram yanardağ gibi olmuş
sözlerimi saklamasam yanan taşlar gibi savrulurdu
dört bir yanı güzeli çirkine kavuracaktı
şimdide hava yanmaya başladı aman
insanlar canlarını saklamaya niyetli koşuyorlar
ama o orada
yemeğini yiyor sakin
ölümü aşk gibi bekliyor evet
ay düşüyor sokağın üstüne arabalar ezildi
sular fışkırıyor vahim ama lezzetli dalgalanıyor
elimi gözlerime atıp sakinleşmek istiyorum
eller düşerken gözlerden kız kayboluyor
gözler gönül dinlemeden ararken kızı
bakıyorum
baktım
bakmışım ki boyu pek kısa ayrıca sıska
bana göre değilmiş yani
ah diyorum olan felaketlere vesaire
düşünemeden gülüyorum kendime
ve yaylanıp gidiyorum başka yere