0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
481
Okunma
BU GECE İSTANBUL
I
hava soğuk, hava buz gibi
boğazın dingin suları çekilmiş koyuna
ışıklar yorgun ve sen yoksun diye korkma
-karanlıktan korkan çocukların müzik kutusudur kız kulesi-
karayel en güzel ipeklerini giymiş bu gece
kırmızı yel içen havasında değil İstanbul.
II
İstanbul bu gece bir başka
iki yakası bir araya gelmemiş bir ayyaş
bu gece türküleri bir hoş
-bir fincan kahve, bir kadeh konyak ölüm yolcusunun son arzusu-
uçacak kule arıyordu körkütük sarhoş
İstanbul’un kanatları kırık Beyoğlu’nda.
III
dilim tutulmuş ve sağır olmuş kulaklarım
-düşü gerçek kılan bilir
rüzgarla bir olan bilir-
bu gece İstanbul bir elmas kadar sert
ve parçalanmış uçurum ağızları gibi keskin
çatlayan yüreğimin üstünden bu gece İstanbul.
IV
çatlayan kubbeler, süzülen kar
karlar üstünde gezginler
beyaz elbiseler giyer ve siyah saçları sallanır ayazda
bembeyaz kanlı delikanlının gönül izleri var
-yeni yeni ağarıyordur vakit ve çok eski bir kazı
ki bir virgül gibi düşüyor baş aşağı Balat’a-
kurak ve sağır kulaklarına İstanbul’un.
V
bu keskin ayazda tohuma duran sesimizi duysunlar diye haykırıyoruz
-tohumdayken ucuza kapatıp sandıklarla çuvallarla örgütsüz emeği-
Ve biz mavi tulumların yan ceplerinde umut taşıyoruz
İstanbul’un iki yakasını ilikliyoruz, ısıtsın diye yüreğimizi
iliklerimize kadar işleyen soğuğu atarak açıyoruz
bu ‘körler ülkesinin’ gözlerini, görsün diye gerçeği.
VI
ay, ‘körler ülkesinin’ gözlerine ışık saçıyor
parlaklara büründü onlar bu gece
-belki düşlerine bile girmeyeceğim-
dikenli tellerini aşarak o cesaret şantiyelerinin
kafataslarından örülü yasak duvarlarla
mazot tankerlerinin yanına sinmişler bu gece.
VII
karanlıkta koparılarak okunmamış aşağı fırlatılan
-kitapları, dergileri, gazeteleri, gerekirse resimleri
başkalarının ‘bozuk’ dediği dengeni-
ithal makinaların ve yırtılan gök çarşafları topladılar
karların üstünden, durak diplerinden
çanakları isyana açılan lotus çiçeklerinin gülümsemesi.
VIII
isyan eden yedi tepenin gürültüsü
-ne ölümü düşünürdüm, ne yaşamak korkusu-
yasak bölgelerinin sırlarını açığa çıkaran eylemin
yedi sisli tepe bıraktın ardından
ve yedi tane yara açtın toprağa
karanlığa meydan okuyarak İstanbul’u sarsan!
IX
işsizlik acı veren bir yaradır
ve İstanbul soluk bir hayalet gibi karanlığa gömülür
dışarda denizlerden yükselen bembeyaz köpüklerin
o ağır metal uğultuları duyulur
-bir katar kaybolur Haydarpaşa Garı’ndan-
ve yıldızlara uzanan bacaları, barakalar var dışarda.
X
barakaların karanlığa açılan yıldız ışıkları
-Senin en karanlık göklerinde salkım salkım yıldızların var-
dışarda barakaların adamları çarıklı
kabansız, parkasız ve iliksiz giysileri yıldızların
ince ipek pelerinleriyle ömürleri
çorak mevsimlere sürüyor İstanbul bu gece.
XI
şimdi Beyazıt Meydanı’ndan bana işmar eden
bir sevgili, yıldızların sonsuza saçılmış bakır sarısı saçlarıyla
-ders kitabı bir elinde, bir elinde başlamadan biten rüyası-
ve
uçuklayan dudaklarında emeğin tadını çıkaran
bir kızıl ıslık belki allı turnayı çalıp söyler yoldaşlarım.
XII
en yakın dostum, en azgın düşmanım
-seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim-
sen o kırmızı/beyaz güllerin arasında
diken ve zehirli zakkumlarla gözlerimin ucunda
ve yedi katlı bir yediveren gibisin
bu manifestolu avuçlarımın içinde İstanbul’umsun!
5.0
100% (3)