11
Yorum
60
Beğeni
0,0
Puan
1382
Okunma


eski bir hikayede yolcu olmak meselesiydi tüm detay
düğmesi kopmuş bir göğüs iliğinin çaresizliğinden bakıyordu
gönlü dünyaya
öyle mahçup ve bir o kadar hevesli ...
karakışa meydan okuyan bir papatya serseriliği idi her hece
ve malum ayaz, karanlık ve daha binlerce bilinmeyen ülserli korkular
uykusu kaçan bir yılan sinsiliğine
kucak açan sarmaşığı boğarken cümleler
minnetsizliğin azametine sır dökülüyor diye başladı o efsane...
üç vakitten bahseden bir kahve falından çıkmıştı belki de bu son umut
uzun bir yol vardı gidilecek,
belki yarın belki de yarın kaçkını bir dünün hevesiyle...
-bekle ki içindeki kemirgen düşlerini öğüten değirmen yıkılsın
ağır dönen çarkının içinde zaman suçlu ve herkese sağır kalsın-
komşu keder üç defa vurdu kapıya
kapı irkildi o kadar alışmıştı ki bu ıssızlığa
yüzünde sandık çeyizinden bir kaç iz taşıyan o sararmış gülümseme
öykündü
kayıplar hanesine yazmıştın onu, hatta eski bir şarkıya nakarattı,içli
sordum, umursamaz maskemi takıp aynaya
rahmetli kimdi ? kimliksiz bir acıyı doğru muydu böyle almak içeri...
ruhunun orta yerinde sızı saklayan bir cümle döküldü dudaklarından
gözlerinin bulutuna saklanmış bir yıldız sarmışken omuzbaşlarını
sağın, solun meleklerine emanet ettik dedi onu, o şimdi mutlu...
onaylanmış bir gidişin geride bıraktığı
asırlarca saklanmış bir çömleğin içinde bir avuç kül tortusu
neydi ki farkı
seni de o gecesi gündüzünden keskin bir yaranın sahibi yapan o mesele ?
aklımdaki üç vakitli bir masaldan bozma şiirin son mısrası burası
meşki ile büyüsü unutulan dün’lü yalnızlığı aldım yanıma
sürükledim tüm kelimeleri, atmak için rüzgarını yıkmış bir uçurumun
en ucuna ...
düş’ e düşen
dert ben’im...
YILDIZ