6
Yorum
20
Beğeni
5,0
Puan
978
Okunma

sevgili Kiraz!
şaşkınım!!
yanağının alı
dudağının balı mı?
hangi dilde canlandırıp
hangi harfle anlatmaya başlasam bizim öykümüzü…
gün o gündü!
bozuk parası yoktu simitçinin
usulca bırakmıştın simitleri tablaya
hiç unutmuyorum, koşa koşa peşinden yetişip
hiçbir şey söylemeden simitleri sana uzattığım anı…
bin Karadeniz dalgası vardı
gözlerinin lacivertinde…
senin şaşkınlığın
benim utangaçlığıma şahitti o sahne!
iyi ki yağmur başlamıştı
ve iyi ki fark etmemiştin
gömleğimdeki ter haritasını!
o günden sonra,
yerlisi olmuştum bu şehrin…
gülücüklerime hayatı iliştirmiş,
ilk defa bir kenara bırakmıştım geçmişimi!
bir akşam üstüydü
sahilde ayak izlerimiz
kalbinin sıcaklığına muhalefet mi?
rüzgarın haylazlığına eşlikmiydi bilmem!
türbanını omuzlarına düşürüp
dalgaları kıskandırmıştın ya saçlarınla…
su gibiydi zaman!
cennet resimleri çiziliyordu yüreğimin tuvaline!
yetmiş iki metrelikti Ata’mın heykeli!
sevgiyle sığınmıştık biz onun gölgesine
ruhlarımız ve tenimiz ben olmaktan çıkıp
bizliğin nehirlerine doğru akarken!!!
öyle güzeldi ki ülkem!
duygularınla çay yeşilini tanıyıp,
annemin eteğine sarılıyordum sımsıkı!
neden diye sorma bana sevgili Kiraz
çünkü; annemin unuttuğum kokusuydun sen!!...
sevgili Kiraz!
keşke gücüm yetseydi zamanın akışına!
keşke hiç çıkmasaydı
Karadenizin sularından ayaklarımız
Hopalıyım diyorum şimdi
nerelisin diye soranlara
ve oturup Nazım ustanın heykeli altına.
önce dudaklarındaki dondurma izlerini
sonra da gözlerimi siliyorum ki!...
bir masal
bin misal
ahhh.. sevgili Kiraz
keşke
göçmen kuş olsan da
dönebilseydin kalbimdeki yuvana!
5.0
100% (10)