Güneş kanatıyor yaralarımı.
Annem toprağa düşüyor bir gölge gibi.
Isındıkça gökyüzü,
Ruhlarına sağılıyor tüm insanlar.
Kasvetli semaya gözlerini açan çiçeği arıyorum.
O,
yıldızların var olduğunu biliyor.
O, gayba inanıyor aynı
zamanda.
Çocukluğumu taşıyan ağacın dalı kırılsa,
Annem düşer diye korkuyorum.
Mevsimler kirlenirken,
Ben temizleniyorum aslında.
Çünkü;
Zaman bulunduğunda,
Bin yıllık bir
zamansızlık içinde.
Aşkın sualini soruyorum.
Pencereler, hep ceviz ağaçlarına eğiliyor.
Tümsekler arıyorum, ayrılığı yavaşlatan.
Güneş,
Kuş seslerine karışıp, bir kurşun gibi girmeseydi içeri,
Annem,
Bileklerini kesmezdi, biliyorum.
Kalbimi çıkarmak istiyorum,
Atıyorken hala, gökyüzüne kaldırıp.
Tüm
ölümler için, ölmek istiyorum aslında.
Jilet giyen hayaller ekspresinde;
Tüm ayrılıklar için,
Ellerimi kesmek istiyorum.
Olmuyor, olmuyor…
Nisyanım el vermiyor işte.
Hayat ünsiyet tezgahında,
Aşkın heykeliyle emziriyor kalbimi.
Bileklerimdeki karınca,
Kan dolu değirmenler,
Yeniden Geriliyor, yaşam hattaresine
Anladım ki, insan,
Annesiz kaldığında bile,
Yaşayabiliyormuş.
Yağmur desenli bir kelebek gibi,
Güneşe rağmen,
Uçabiliyormuş.
Ahmet Serdar OĞUZ