4
Yorum
23
Beğeni
0,0
Puan
683
Okunma

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen yazılan
Hayat hikayesinin 60.bölümü
elçi dünyayı değiştirmek için geldi
sellerin kirli akışından kenara çekmeye geldi insanlığı
alışkanlıkları dönüştürmek için direndi
yerinden edilmişleri yerine koymaktı muradı
adaleti ve merhameti yeryüzüne indirmeye ahdetti
zulmü engellemek için koşturdu
güya sonsuzlaştırmak için kendilerini
var olmak için
daha çok var olmak için
giderek tükeniyorlardı
kalplerin künhünde,
yüreklerin odacıklarında yakılan ateşi göremiyorlardı bile
tutkuların tutuşturduğu kalp ateşini
söndürmekti isteği
anlamsızlığa razı olmadı,
anlam aradı
adımızı anlam arayan diye koymak üzere
indi hira’dan
varoluşun parçaları arasındaki anlamlı ilişkileri
okumak üzere yürüdü aramızda
cümlenin hecelerini birbirine vurdu
merhamet bağını yeniden kurmaya azmetti
gönülden gönle uzanan gizli yolları açtı
peygamberce duruş,
güçlünün haklı olduğu yerde
haklıyı güçlü kılmak için çaba göstermekti
peygamberce duruş
hatıraların loş gölgesine sığınıp avunmaya değil
nebevi hatırı
vaktin göğsüne indirmeye azmetmekti
oysa onun bir vakitler çözmeye çalıştığı düğümler
şimdiki zamana ait
şimdi daha da kör o düğümler
bugün de kabuk bağlıyor benlikler
birbirine sağırlaşıyor kalpler
eşyanın yüzündeki anlam yok sayılıyor
kainat kitabı,
okuma konusu olmaktan çıkarılıyor
peygamber duruşu şimdinin gündemidir aslında
nebevi var oluş
muhammedi tavır
bugün
ayağa kalmamızı bekliyor bizden
peygamberce bir edayla infak etmeyi
Allah için harcamayı izzet bilmemizi istiyor
muhammedi şuuru canlandırmamızı bekliyor
bu yüzden kendimize acilen
bir hılf’ul fudul
erdemliler meclisi sorumluluğu yükleyip
şimdi olsa, hiç tereddütsüz katılırdım kararlılığıyla
canla başla yerimizi almamız gerekiyor
oysa biz
insanlığın son ümidini, biricik ışığını
tek gerçek müjdesini
kendi ellerimizle
yok ediyoruz
nerede kaldı bütün menfaat hesaplarını
bir tarafa bırakıp
doğruca, dürüstçe, içtenlikle, diriltici
ömer’ler olma şiarımız
yok mu mus’ab bin umeyr gibi
her türlü kaygıyı arkada bırakarak
güzelliği kucaklayan samimi yanımız
*
peygamber efendimiz
on üç senelik mekke devrinde mesaisini
iman esaslarını anlatmaya hasretmişti
bu imani hizmet sayesinde bir çok kimse
islamın saadetli sinesine koşmuştu
imanlı insanların sayısı çoğalmış
müslümanlar gözle görülür bir kuvvet haline gelmişti
bu devrede islam düşmanlarına karşı
her türlü maddi mukabele yasaktı
müslümanların tek silahı vardı, o da sabırdı
hicret ile yeni bir muhite gelinmişti
şartlar tamamıyla değişmişti
hz. resulullahın medine’ye gelir gelmez
gerçekleştirdiği en mühim iş
muhacirlerle ensarı kardeş yapmış olmasıydı
böylece müslümanlar arasında
kuvvetli bir ittifak kurulmuştu
islamın ırk, dil, sınıf ve coğrafi ayrılıkları tanımayan
kardeşlik müessesesi
böylece tarihte ilk defa gerçekleşiyordu
bununla her şeyin bitmediği muhakkaktı
medine’de yalnız müslümanlar yaşamıyorlardı
bu yeni muhitte museviler, müşrik araplar
ve bazı hristiyanlar da vardı
arap kabileleri arasındaki tükenmek bilmeyen
rekabet ve çatışmalar ile
yahudi ve araplar arasındaki anlaşmazlıklar gibi
bu yeni muhitin
çok büyük karışıklık içindeydi
mekkeli müşriklerin her an
medine üzerine yürüyebilecekleri hususu
aralarında devam eden soğuk harp
her an sıcak harbe dönüşebilirdi
işte peygamber efendimizin önünde
böylesine mühim meseleler duruyordu.
bunlara hal çaresi gerekiyordu
bu yeni muhitte,
cemiyete bir teşkilatlanma ruhu getirmek icap ediyordu
henüz hicretin l. yılı bitmiş değildi
resul-i ekrem efendimiz
bütün medine ahalisinin temsilcilerini
enes bin malik hazretlerinin evinde bir araya topladı
maksat, bazı içtimai prensiplerin düzenlenmesi idi
yapılan konuşmalar neticesinde
bu prensipler düzenlendi ve derhal yürürlüğe kondu
mühim maddeler yazıldı ve taraflarca imzalandı
bu maddeler hz. resulullahın başkanlığında teşekkül eden
ilk islâm devletinin anayasasıydı
hatta bu vesika,
sadece ilk islâm devletinin anayasası olmakla da kalmamakta
aynı zamanda bütün dünyada
yazılı ilk anayasalardan birini teşkil etmekteydi
bu anayasa ile medine halkı artık
diğer insanlardan ayrı bir millet teşkil etmiş oluyordu
52 maddeden ibaret islâm şehir devletinin
ilk yazılı anayasasının 1. ve 2. maddelerinde
şöyle deniliyordu
bu yazı, resulullah muhammed (a.s.m.) tarafından
kureyşli ve yesribli mü’minler ve müslümanlar
ve bunlara tabi olanlarla
yine onlara sonradan katılmış olanlar
ve onlarla birlikte cihat edenler için
tanzim edilmiştir
işte bunlar,
diğer insanlardan ayrı bir topluluk teşkil ederler
bu anayasaya göre medine halkı
inanç farkı gözetmeksizin
diğer milletlerden ayrı bir millet teşkil etmekte
ve ayrı bir topluluk hüviyetini taşımaktaydı
yine müslümanlar,
şehrin yerli halkı Yahudiler ve diğerleri ile
münasebet halinde bulunmak mecburiyetinde idiler
bundan sebep, kurulan devletin anayasasında
onlara da haklar tanındı
buna göre, onlar da müslümanlar gibi
yeni devletin vatandaşları sayıldılar
ayrıca bu anayasa metninde
vuku bulacak herhangi bir harpte
harp masraflarını kendileri karşılamak şartıyla yahudiler
medine şehir devletinin müdafaasına katılacaklardı
anayasanın 16. maddesine göre tabi olmaları şartı ile
müslümanların yardım ve müzaheretlerine
hak kazanacakları tespit ediliyordu
dışarıdan gelecek herhangi bir hücum karşısında da
beraberce şehri müdafaa edecekler
birbirinin yardımına koşacaklardı
bu hücum ister müslümanlara,
ister yahudilere olmuş olsun
fark etmeyecekti
peygamber efendimiz,
medine’de siyasi ittifak ve antlaşmalar yaptığı gibi,
inanç yönünden de bir ittifakın sağlanmasına çalışmıştır
ortak bir kelime tevhit inancı üzere birleşmek
şirk ehline karşı inananlar paktını kurmak istemişti
bizans imparatoru heraklius’a
diğer hıristiyan prenslerine gönderdikleri davet mektubunda
şu ayet-i kerime ile onlara hitap etmişti
‘de ki ey kitap ehli olan hıristiyanlar ve yahudiler
sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin
Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim
O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım
Allah’ı bırakıp da birbirimizi rab edinmeyelim
eğer onlar yüz çevirirlerse, siz deyin ki
şahit olun, biz müslümanlarız ‘
redfer