0
Yorum
15
Beğeni
5,0
Puan
4324
Okunma
keşke sen de çıkıp gelebilseydin eğer
seni kaybettiğim yerleri unutmadan önce
benim gibi bu şehrin de kafası karışık
gizliyor kendinden bile hatalarını
nasıl bağışlıyorsa bağışlıyor
bin yıllık günahlarını
bir tek adından başka soracağım adresin yoktu
ya bilemediler
ya da söylemek istemediler
bu şehrin en tenha sokağına verilmeden adın
keşke sen de çıkıp gelebilseydin eğer
son üç beş yaprağı koparılmış eski bir roman
nasıl ki istediğin sonlara bağlanamıyorsa
yorulmuş aşkların da bu işte hiç suçu yok
postada yolunu şaşırmış mektupmuş geç kalışlar
sonradan öğrenilen gerçekler de hayat kırıklıkları
aşk…
bu kaçıncı eylül
dalına ağır gelen bir yaprakmış
her güne küskünlüğü
her güne yükmüş
ah aşk…
düşmezdi yerlere
dillere düşmezdi böyle ayrılık
keşke önce ben düşebilseydim eğer
belki de bu yüzden asıyorum şiirlerimi
şehrin en kalabalık meydanlarına
adı çoktan değiştirilmiş sokaklarda
“kırmızı pazartesi” mi beklemeden
ah o fikrimin en acıyan yerlerine
en küskün yerlerine
vurmasalardı diyorum
suskunluk dilinde paslı bir neşter
fısıldanan sözler ki bazen
çığlıklardan uzağa gider
sırtını dönmeseydin isteye bile
keşke sen de duyabilseydin eğer
yine suskunsun
kelimelerin tenha
yine son sözün giyotin
son bakışın hançer…
Git deseydin bir dilim sabun gibi
Kayar giderdim hayatından
Biterek küçülerek eriyerek giderdim
Git deseydin hemen giderdim….
vildan çetin’in “kök” romanından
öykünmedir
5.0
100% (9)