2
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
532
Okunma

bütün bir şehri anlayacak ve bu hale ağlayacak
bir çift gözden başka hiç bir şeyim kalmadı
narin kedilerin hastalıklı gözlerinden bakıyorum hayata
yarım asır önce düştüğüm bir annenin kucağından
kararan zeytinleri topluyorum bodur ağaçlarımdan
intikam almak benim işim değil istediğin zaman gidebilirsin
sonbahar kadim mevsimler atlasında hüzündür belki
oysa benim kitabımda bu yalnızca senin yüzündür çünkü
uzun zaman önce bıraktım kısa şiirler yazmayı hayattan mevsimler çalmayı
yaşamak olağan bir iştir ölüm olağan çok fazla düşünmeyin
pembe fistanlı kadınların dillerine ise bu mevsimde asla düşmeyin
kederiniz kaderinizi yiyip bitirir ne olduğunu anlayamazsınız
mümkündür elbet sevilmek istediğince lakin vakit geç
uzaklaşıyorum gün be gün alışılmadık bir ritimle kendimden
eski mesleğim olsa da şirin adamlık sarfı nazar ettiğime artık inanın
ben bir tencere kapağıyım buhardan evlerde yetim çocuk rüyası
kel bir babanın çok eskilerde unutulmuş yüz karası evladı
hülasa bir çok şiir kitabının kapağında hüznün en cafcaflısı
ağır geliyor birçoklarına bu koku biliyorum oysa asıl korkusu zamanın
sahile vuran cesetlerin mor dudaklarında kalakalmış gülümsemelerin
etrafında toplanan bir halkı suçluyor olması değil midir eyvah ki ne eyvah
şu kıyıdan Midilliye uçan kuşlar kadar şansı olmayan insanlık ayıbı
batırılan teknelerin karaya vuran tahtalarında yengeçler yiyor saçlarımı
benim öykümde hayat bir çok çıkmaz sokaktan yalnızca biridir
zakkum ağaçlı evde akşam olmak üzere hafiften bir telaş
verandada kedi mırıltıları mutfakta tabak çanak çatal bıçak sesi
balığın tavada cızırtısı ile finale doğru kavun kokusu
ne garip bütün bunların unutulacak olması ne hüzün kalacak ne yüzün
ben hep kendi kaderimin sakisi oldum filhakika içime içime doldurdum
bilmelisin ki avuçlarımdan düşüp kırılan kadehler umurumda olmaz
5.0
100% (7)