0
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
516
Okunma
Ne yaslarımız eski yas,
Ne gülüşlerimiz şen şakrak.
Dağların doruğunda
Ovalar, ırmaklar ve cümle mahlukat duymalı sesimizi
Ses tellerimiz kopmalı
Bağırarak,
Aşk ve özgürlük diye.
Saklambaç oynardık ay ışığında.
En kuytu köşelerde saklanırken.
Kimdir, nedir, nerelidir demezdik birbirimize.
Küçükleri korurduk kendimizce..
Ezilmezdik papuçlarım eski diye.
Kibirlenmek ayıptı, günahtı bizlere öğrettiklerine göre.
Yardımlaşırdık, komşu tarlasından kavun, karpuz apartırken.
Lisede fizikten kopya çekerken de öyle.
Severdik buz üstünde fırıldak çevirmeyi.
Ayak parmaklarımız donaraktan,
Ellerimiz buz kesmişken,
Bir neşe cümbüşü coşardı içimizde.
En kepçe kulaklımızla dalga geçerdik.
Lakin asla üzmezdik.
Ara sıra kavga ederdik saf ve temiz.
Sonra öpüşür barışırdık
Küskünlük edemezdik birbirimize
Ama mızıkçılık ve muhbirlik olmazdı.
Yakıştıramazdık hiç birimize.
Harçlıklarımızı biriktirirdik sinema için.
Parası olmayana yardım ederdik.
Kaçak girerdi sinemaya.
Biletçi Mustafa abi gör(e)mezdi kaçak gireni.
Belli ki bilirdi ya görmek istemezdi.
Ellerimiz kızarırdı alkışlamaktan
Cüneyt Arkın daha çok ta
Yılmaz Güney’i.
Maç yapardık akşam üstü baklavasına.
En şişmanlar her daim kaleciydi.
Hakem olmazdı maçlarımızda.
Yenemezdik çoğu zaman,
Fevzi Çakmak mahallesini.
Yensekte yenilsekte baklava hepimizindi.
Bu duymazlık, bu aymazlık
Dolmamıştı sinemize.
Çıkmalı dağların doruğuna.
Ovalar, ırmaklar ve cümle mahlukat duymalı sesimizi
Ses tellerimiz kopmalı bağırmaktan
Aşk ve özgürlük diye.
Ömer Yalçın
23/01/2022
5.0
100% (2)