7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1090
Okunma

terkeder renkler prizmayı
terfi edip renksizliğe
apoletler sökülür bir gün
yağlı boya resimleriyle...
akar zamana portreler
sararmış çerçeveleriyle
çizdirir karizmayı şövale
kırılır, yıkılır hasedinden...
demir parmaklık paslanır
dayanamaz zamana yas’lanır
kurşuni bir yaş dökülür
oksitli dudaklar ıslanır...
tutunamaz ışık bile
kırılır ince belinden...
kim anlar deli bir dervişin
acıyı tesbihleyen halinden
kemiği olana fırça darbeleriyle
nü olmak dahi işkence sayılır
kırık dökük izler taşır bedenler
soyunmak hayra yorulur
çürür et, kanamasa da kederinden...
hayatın ezber bozan çizgilerinden
yeni hayatlar doğar hiç yaşanılmamış...
umudun gülleri açar bataklıklarda
henüz koklanmamış...
özünde kanlı tarih gizler her düzen
yıkılmış her düzenekte
derin pürüzler vardır gizlenen...
düzmece belgeler üretilir
süzme kafalarca
bilindik merkezlerde
defalarca hiç erinmeden
serilir ortaya panayır kabilinden
günler kısalır, mevsimler döner
dağları duman alır
ateşi söner yaz akşamlarının
geceler ıslanır sağanakla
sırılsıklam gövdeler
yağmur kaçaklarıdır
doluya kapılır ansızın
-vay benim hesapsızlığım!-
koparır sinir bağlarını
yürür içindeki isyanla
kavganın orta yerine
bir garip adam...
yıldırımlar üşüşür üstüne
yanmalara mı durursun?
en derininde kırılganlıkların
deprem kaygusuyla büyürsün
bu kentte
aşkın fay hatlarında yürürsün
tetikte vurur yüreğin
7-8 şiddetinde
yıkılır koca gövden bir gün ölürsün...
gökkubbe altında akşam olur aniden
gözler miyopiyse her yasakla numerosu değişen
perspektif fukarası ellerden ne gelir
kesik, çizgileri silik,
tanısız bir delilik...
değilse post-modern bir avarelik
bir yok oluş arifesinde,
canlı-cansız karelerde
hayalet gibi gezinir
belki de gölgenden daha yakın
ensende durur ölümün...
göz-gez-arpacık
kancıktır namlusu namertin
ihanete tetik düşürür
vurur seni tereddütsüz tam yüreğinden
titremeden güdümlü elleri
bir zalim/kötü dinli gavur...
kesilir ilişiği umudun-yarınlarla
kanar içip savrulmalarla yaraların
hayatla iştigal eden yanlarınla
bir deli adamsın yarını meçhul...
elin yorgunluğudur
emeğin macerası
italik
metalik
mona liza
yarım dudak dehşet gülümser
diğer yarısında gizli acısı
oral bir sanat klişesi
değilse -başyapıt-
ya da şaka
el-beyin diyalektiği
şifreler, labiretlerde gizem
kaostaki saklı nizam
estetikte tomurcuklanır gelir aşka...
eğrilir şua ;doğrulup eski yerinden
kestirmeden gidilir yıldızlara
çaktırmadan, tembellik yasasıyla
sürer evrenin evrilişi...
aynı dili konuşur madde
her adımda incelir kendi bildiğince
haddeden geçip can olur
kader riyaziye ile kurulur
her iş hesapla olur faraziye
mahirleşir insanlık fenni seçip
konur en şaşmaz teraziye...
neo kortex ışıldar durur
maymunlar uyur cehenneminde
yumru yapar üst-beyin kabından taşar
söner kentin ışıkları yeniden parlar
göz bebekleri delirir, yerinden fırlar...
eylülist işkencelerde
yıldızlara uzanır bir gün mutlu çocuklar...
virüs kapar tümleşik devreler
viral bir hal alır kötülük
körkütük bilgi kırıntılarından
paradigmalar doğar...
kanserojen fikirler türer
metastaz yapar ağlar
soyut bir çılgınlıktır sürer
insan insanın kurdudur
tümden darbe-dar...
insan, çatışır kendisiyle
kendi nam-ı hesabına ötekiyle
en son perde;
iyi ile kötü arasındaki ittifaktan
şeytanla melek doğar
kazınmış bir rahimden
büyür ur gibi salınır
aklın sırça köşküne abanırlar...
mülkiyet kırıntılarıyla
sofralara kurulur hınzırlık
şişkin ceplerde petro-dolar
dağılır hakça haramiler arasında
biter pazarlık kirli ellerin tokasında...
gün solar, endamı bozulur muhabbetin
çıtkırıldım bir hal alır gece
aristokrat bir kahkaha kulakları tırmalar
dilin enkazı üzerinde
rakı- balık budalalık yapılır
şeytanın masasında...