10
Yorum
21
Beğeni
5,0
Puan
1231
Okunma
Yaşanmış gerçekler...
Seksenlerin başıydı, her şey çok tuhaftı
Yokluk içinde, kırık dökük bir hayatı yaşıyorduk
Küçücük mutluluklarla avutuyorduk çocukluğumuzu
Ayaklarımız hep ıslak, soğuk yüreğimizin içine kadar işlerdi.
Çocuk yaşımıza rağmen hayatı iyi bilirdik
Hiç iki çift ayakkabımız olmadı mesela
Her yenisi alındığında,
Eskiyen ayakkabılar için, bir kamyon fırça yerdik.
Eski ayakkabılarımızı şekerciye verip
Yerine horoz şekeri, toz leblebi alırdık
Yaramazdık yaramaz olmasına da
Saygıda hiç kusur etmezdik.
Bir de savaşlarımız olurdu
Şevket, Sinoplu Erdoğan, Laz Apo ve Ben
Dördümüz yeterdik karşı mahalleye
Haylazdık, gözümüz karaydı, kimseye papuç bırakmazdık
Ve biz başkaydık.
Yine bir savaşa hazırlanıyorduk
Evden cephaneleri alıp,
Karşı mahallenin çocuklarıyla, yumurta savaşı yapardık
Savaştan sonra, güle oynaya
Bir güzel dayak yerdik annelerimizden.
Şevketin annesi kıyamazdı oğluna
Bu yüzden hep babası döverdi onu.
İlk işimize, Zincirlikuyu’da mezarlara su dökerek başladık
Kazandığımız paralarla, Beyti bakkaldan ekmek arası helva ve gazoz alırdık
Kutu kolayı, çok sonra Almancılardan öğrendik
Almanya’dan tatile gelenler, Alman çikolatası ve kutu kola getirir,
Karşımızda yerler, içerlerdi.
Biz onların çikolatalarını hiç bir zaman değişmedik
Beyti bakkalın helvasına, biz o tadı hiç unutmadık.
Bir de çocukluğumuzun gençleri vardı, hiç anlayamadığımız
Sürekli gurup halinde gezip, diğer gençler ile kavga ederlerdi
Gündüz süren kavgalar, gece olunca yerini çatışmalara bırakırdı
Her gece çatışma, yakılan dükkanlar, ölen masum gençler
Biz o yıllarda öğrenmiştik sağı, solu.
Dedim ya seksenlerin başıydı, her şey çok tuhaftı.
İlkokul bitince, her birimiz bir tarafa dağıldık
Kimimiz okudu, kimimiz bir yerlerde çalışmaya başladık
Ben çocuklukta kalan tüm anılarımı Zincirlikuyu’ya gömüp
Mahalleden ayrılmıştım.
Koca bir yalnızlığın içinde açtım gözlerimi
Sessiz… suskun… içine kapanık…
Pusarak kendi karanlığıma, sanki hiç yokmuşum gibi
Her şeye sırtımı dönmüştüm.
Şevket, okulu bitirip iş hayatına atılmış
Olmamış, baba mesleği gemilerde çalışmaya başlamıştı
Hayatın tüm zorluklarına göğüs germiş
Deli dalgaların dövüp durduğu
Bir kaya parçası gibi, hayata kafa tutmuştu.
Laz Apo, en kurnazımız, en haylazımızdı
Hayat nereye savursa, oraya koşar
Her seferinde dimdik ayakta kalırdı
Yıkıldığını hiç gören olmadı
İçinde yangınlar olurdu, kimseye göstermezdi
Bir tek Annesi öldüğünde gördük yıkık yanını.
Sinoplu Erdoğan’ı hiç unutmam…
Ah Erdoğan ah.
Sevdiği kız uğruna kıymıştı canına
Oysa aramızda en neşeli oydu, hayat doluydu
En görünmez yerinden yara almıştı
Çocukluğumuzu da alıp avuçlarımızdan
Aramızdan göçüp gitmişti.
Artık her şey değişmişti
Ne çocukluğumuzun kahraman abilerinden,
Ne de bizden bir eser kalmıştı
Aşktan yana da hiç gülmemişti yüzümüz…
Oysa ne hayaller kurardık eskiden
İmrenerek baktığımız Emirgan’da bir evimiz olacaktı
Şöyle kocaman bahçesi olan…
Şimdi, tüm hayallerimiz boğazın sularına gömülü
Ardımızda hep hüzün, yarınımız Allah’a emanet…
şiirime yorumu ile can katan değerli dostum Keremay Ata ya çok teşekkür ederim.
5.0
100% (14)