Duygular yasaklarda,
Gözler sadece görmek için
Gözyaşı tende saklı.
Kelepçesiz eller,
Kenetli birbirine
El sallamak yok.
Tekneler insan dolu,
Yüreklerde umut yok
Umut, ufukta gizli.
Ayaklar cezalı
Bir ileri bir geri gider de
Aşamaz yürek ötesini.
Diller melul melul
Sığınmış çaresizliğine de
Suskunluğuna gömmüş melâli.
Niyetler gömülmüş bilinmeze,
Dertler türkülerin yüreğine öz,
Yola düşen yürek sızlanmakta.
Zamanı durduramıyoruz,
Sevinmesin yollar,
Akıtma gözyaşını.
Dudaklar bükülekalır da süzülür gözden yaşlar bilmeden.Güle
güle derken bilirsin ki ayrı bir
dünyası var, el sallarsın da dua edersin sağlıkla gitsin diye. Dönersin onunla adımladığın yolları yapayalnız, gider açarsın onunla kapattığın kapıyı. Dokunamazsın hiçbir şeye,bir mabet gibidir o ev. Pijamasında hâlâ ter kokusu vardır, yastıkta saçları. Banyoda traş losyonunun kokusu kalmıştır, yerde ayrı yolları gibi her biri bir yere bakan terlikleri. Açık kalan radyo ’tek çaremiz ayrılmak’ der sızlatarak yüreği. Mutfağa girersin için yanarak bir bardak su içeyim diye masada kahvaltıda içilen çay bardakları, alır eline bardağını son lokmasını içersin dudaklarına değerek. Lavabonun yanında
geceden kalan
kahve fincanları, fal deyip de bakılan umut fincanları. Aldığı kavun yerdedir, kim yiyebilir ki şimdi onsuz tek lokmayı. Ayaklar çeker koltuğa götürür, oturursun dizdize uzandığınız koltuğa yalnızlığını unutup. Elin kumandaya gider, onun izlediği kanalı bulmak istersin yanında onu hissedip. Her yer
aşkın kokusuyla doluyken bu gidiş niye diye isyan eder benliğin, ’sen onu aklından sil’ der diğer odadaki radyodan gelen ses. Elveda demedik ki biz, der yürek de silinmeden akar gözden yaşlar. Sensiz asla dersin de elini kalbine götürürsün, herşeye rağmen gideni düşünüp. Dualara sığınırsın sağlıkla gitsin de tek benim olmasın dersin. Ona ’halaybaşısın sen’ diyen yürek sesinden güç alarak dinlersin radyodan gelen sesi:
’GÖZLERİNİN İÇİNE BAŞKA HAYAL GİRMESİN,
BANA AİT ÇİZGİLER DİKKAT ET SİLİNMESİN.’
Saklanma sevdiğim,
Nerdeysen çık!
Büyüdük artık biz,
Nerdesin gel artık!
Tıkırtın gelir içerden,
Fısıltın var kulağımda,
Ellerin saçımda saklı,
Sen...ya sen nerde saklısın?
Ne mutfakta, ne odada…
Ne holde, ne balkonda…
Yoksun be aşkım,
Yoksun be hayatım.
Bu nasıl oyun?
Saatler oldu;
Güneş battı,
Yeniden doğdu,
Umutlarım doğmadı.
Bu nasıl saklambaç?
Vazgeçtim ey yar!
“Mızıkçı” de istersen
Tek göreyim nur yüzünü,.
Çık, n’olur çık!
Sobelemeyeceğim…
SERAP HOCA