1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
502
Okunma

GÖÇ MEVSİMİ
Balkonda sararan yapraklara bakıyordu
Her yıl usanmadan dirilen ihtiyar ağaçta
Çocukluğunun suçsuz ormanları saklıydı
Yağmurla öpüşen çimlerin burcusu hava
Dalgıç ruh hicret etmiş mazinin en dibine
Renklerini kaybetmekmiş olmanın bedeli
Büyüdükçe hasret kalmak masumiyetine
O bütün ahbap hisler şimdi birer yabancı
Çocuklara merhametle bakan yaşlı gözler
Felç olmuş sezgilerin tarifsiz hüznü meğer
Asırlardır yaşanmayan bir saray hatıralar
Anılar masallarla karışmış durmuş iç içe
Dön bak ne kaldı yorgun kalbinden geriye
Günbatımı sızar eşyaların antik örtüsüne
Ve tozların dansı başlar akşamın şerefine
Bu kez senin için doğar gece ürkme sakın
Göç mevsimidir, tadını çıkar kaçınılmazın
Sarıl ayçiçeğine, tenha güllere, kefenin gibi
Saçlarında rüzgarlar, alnında serin terinle
Vefalı sessizliklerin sakin çığlıklarını dinle
Elveda savaşlara, kinlere, kibirlere elveda
Elveda bütün kötülüklere, elveda karanlık
Elveda bebeklerin yakıldığı vahşi küremiz
Elveda evrenin cehennem bahçesi elveda
Ecel kurtuluş bize, ah ölüm, ne özel veda
SEVDAMIZ DİYARBAKIR
Onurlu hayatların şehrinde geçti ömrüm
Bazalt avlularda kadim çocukluğum
Nabzımda asırları yontan Dicle serinliği
Sesimde zorlu zamanların buruk hatırası
Gönlümün çağıltısı dolaşmış her karışını
O bütün saflığı, berraklığı, ahengiyle
Bizi aşkın varlığına hepten iman eyleten
Sırlarım surlarına karışmış aziz kentim
Sevdamız, Diyarbakır, mükellef evimiz
Ocağında binbir çile harlanan irfanıyla
Bir şehir ki en güzel öğretmeni gönlümün
Bir şehir ki insanı kendiyle barıştıran vefa
Ey barışın, anlayışın, haysiyetin başkenti
Kıyamete dek kardeş kıl yiğit evlatlarını
Sen ki hep iyiliğe hep doğruluğa layıksın
Tarihin yüreğinde çağıldar sessizliğin
Süleyman Tepesinde peygamber rüzgarları
Hep okşadı yıllarca yetim başlarımızı
Yorgun bakışlarımda dağlarının özlemi var
Sevdamız, Diyarbakır, heybetli yoldaşımız
Peygamberler dağının gölgesinde yeşermiş
Baraj çocukları kadar sevinçlidir kederim
Çünkü hep sende yaşadım ve bir gün ey
İnşallah o merdane bağrına gömüleceğim
Tarihin yüreğinde çağıldar sessizliğin
Sen ki hep iyiliğe hep doğruluğa layıksın
Kıyamete dek kardeş kıl yiğit evlatlarını
Ey barışın, anlayışın, haysiyetin başkenti
Bir şehir ki insanı kendiyle barıştıran vefa
Bir şehir ki en güzel öğretmeni gönlümün
Ocağında binbir çile harlanan irfanıyla
Sevdamız, Diyarbakır, mükellef evimiz
ARAF
Adem’in tevbesi mi bükük boyunlarımız
Ahlarız meyler gibi rüzgarın hırçın yurdunda
Elde can, dilde canan, vurulduk en derinden
Su içtikçe susarız, meded, su içtikçe susarız
Ömürlük kırılışın hep yankısını derleriz
Bir Zülkarneyn asası gerek çağa bir de set
Vahşetlerin çiğnediği dünyamıza bir seda
Saz yangın, mızrap yangın, nükte yangın
Tutuşmuş bahtın harap güllerin bahçesinde
Etten kafeslerimiz, duvarlarımız şehvet
Dehşetli yarınların hep sureti siretimizde
Kalbimiz sırat olmuş kayıp yörüngemize
Bize bir İsa gerek Rabbim bize bir İsa
Dinmeyen, yılmayan, savrulmayan bir asa
Sararmışız, solmuşuz, dağılmışız, mahcubuz
Topla bizi Sahibimiz, yeşert bizi Şahımız
Ağların dağlarında kendimize hapsolmuşuz
Buldur bizi bize ey şanı sonsuz Sultanımız
Bitmek bilmez içimizde Nuh tufanları dindir
Bir soluk ver daralan nefeslerimize ey Hu
Bir şule ver ki çorak közümüz agah olsun
Bilal Yavuz
5.0
100% (3)