3
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1295
Okunma
acz:
razgrad’da bir çocuğu korkularından vurdular
sofya’ya kadar getirdiler anılarıyla
işte çuvalında ay adam bu dediler, sarıldım
yüzünde çocukluğumu gördüm, sesinde yağmuru duydum
dudağında toprağı öptüm, bir yangın örttüm üstüme
en ücra kimliğine bürünüp saklandı aşk
saçlarımdan kuşlar havalandı bana “git” dediler
bir tohum ek toprağa kendi tomurcuklarından
bir oğlun olsun bahçende taze bir yaşam fidanı, annem!
bunu sana ağlayarak bile anlatamazdım
…
yalnız küçük kız kuyuya sular bağışlardı
ben seni ne kadar çok severdim, bilirdin
öğle güneşi altında kaybolduğumuz bahçelerde
seni sen olduğun için değil, küçük bir dünya olduğun için
severdim, boynundan atlı arabalar geçerdi
kırlangıçlar ağzından su içerdi, görürdüm
gözlerinde yalınayak top oynardı çocuklar
ben günleri sıcak beşiğimde oyalardım
saçlarında bitmez savaşlar olurdu
ellerinden tutup sonsuza koşardı yeni aşıklar
hüzün:
sofya’da bir çocuğu anılarından vurdular
istanbul’a kadar getirdiler acılarıyla
bir kuştu, uçma hevesini çok gördüler, annem!
bize bir yanlışlıkla bile umut vermediler
tam dört kez vurulduk aynı yerimizden
tam dört kez sarılmak için kollarımızı çarmıhlara adadık
biz ne kadar sevdiysek o kadar acıdık
ne kadar yaklaştıysak o kadar alçaldık
kalanın ağıdı ölenin tesellisi oldu sonra
hayatımızı sarhoş bir yolcunun heybesine koydular
…
sarıldığı bir taş gördü uyandığında pişmanlık
unuttu ve hatırlamak istemedi, ağlamak nedir
ağlamak ne değildir beklerken anladı
uzak, çok uzak bir mevsimdi sayıkladığı
her gelen cebinde bir yoklukla geldi
bazen kendi cebine saklanıp da geldi
ona hiç söylemediler ne kadardı, neredeydi
acının elini sıktı ve gülümsedi, işte bu
acz ve hüzün yaşayacak senin her nefes alışında
yalnız küçük kızın kuyudan her su alışında
bu benim veda şiirimdi, beni tanıyan tanımayan herkes hoşçakalsın, kendinize iyi bakın..