1
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
1109
Okunma
sen, istediğin kadar altın kaplama iplikler dola boynuna
üstüne oturmayan ütüsüz bir pantolonun en lacivert halindesin
ve sürekli kısılan bir ses bu
içimin en mahrem yerleri kuytu bir köşede çözülüyor
bu yağmurda ilk ıslanan ben değilim
yağmur bu, üstüne yayları yerinden fırlayan bir şemsiyeyle
sırıl sıklam olmaya çalışıyorum
içinin diş izlerini saymak ne haddime
Ben içine kurt düşmüş bir elmayım
sevgilim, ben kalbimin küf tutmuş halini de bilirim
anason koklamış halini de
ince gerdanlı kadınların
voroş tadı vererek sevdiği şairlerin kaç diz üstü komplimana
soyunduğunu da bilirim
Burayı biraz açalım
böyle bir çıban var, etrafında karıncalar göbek atan ipek böceği kadar
şarkılar söylüyor Nalana
gözü kaşı ayrı oynayan bir çağın kuyruğuna sıkışıyor türbanlı kadınlar
ah! Müjgan’ın etekleri bir uçuşsa
dudağındaki vişne tadı verilen ruj dağıklığından
aradaki kol düğmelerini sıyırarak kavrulacak biliyorum
heyy
dar pantolonlar benim
sizdeki basma elbiseler kadar entelektüel olmasar bile
göbek kısmı açıkta kalan ahlaksız
bluzları da ben diktim
öyle ya, kalın kalçalı, kahverengi benli kadınlar
sarışın kızların gövdesinden tutacaksa
bir omurgasını sütyen lastiği gibi kalçasına asanlarda
kahve köşelerinde kaç zar atacak, bilelim
asıl sen o zaman gör
meyhanedeki ney sesinden soyunan şairlerin dil rengini
Hepsi aynı mektuptan, üçüncü şahısa gazel okuyor
Tatsız bir üzüm lekesiyle kaç kez öpüştüklerini
saymadım ama,
onlarda biliyor bunu
ben, bu mektupları yazdığımda
denizin en turkuaz halini sevmiştim
yüksel topuklu ayaklarıyla
senin ela gözlerinden kaç dilber geçerse geçsin
benim orda öznesiz bir halim var
yağmur bitince sallanmaya başlıyorum
yan yatırıyorum omzumu diğer omzuma bilemezsin
nasıl anlatsam,
İstanbulun deniz görmeyen diğer bir tarafı daha vardır
defne yapraklarıyla süsledim sabahını
şimdi bütün,
yalnız kadınların kirpikleri ok satıyor..
Özge Özgen
5.0
100% (4)