2
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
681
Okunma
Rast getirdim bunca seyri, hep tevfîk-î Mevlâ ile
Besteyledim gavli gayri, meşkle daha evlâ diye
Söyledim baştandır tâ ki, cümle meşk aşktandır diye
Cümle meşkte seyr, Hakk’tandır; seyreyler hep Mevlâ diye.
Nice seyrde nice perde… gezilirse makâm eyler
Bunca seyrde bunca perde nâ abestir, tamâm eyler
Herkes seyrde, seyr perdede; türlü seyrde seyrân eyler
Kinnleyeni rân eyler de dinleyeni hayrân eyler.
Nice makâm, orda başlar orda biter ki, dügâhtır
Dügâh ki, biri tama’tır diğeri fenâ fillâhtır
Bunca seyr, telvîn bundandır; bunca meşk de bundandır
Seyreyleyin bencileyin; bunca uşşâk, kâinattır.
On sekiz bin âleme makam-ı Arş’ta seyrân vardır
Arş, marş ile seyrân iken kula aşk ile ikrâm vardır
Âlem, dûgâhla nevâda gezer; orda makâm vardır
Aşkla divânedir alem; bundan her gün bayram vardır.
Arzdan Arş’a bunca âlem iç içe… Hep kıvâm vardır
Bunca âlemde hep kıvâmında nice makâm vardır
Esasında bunca makâm, uşşâktır; aşktan merâm vardır
Uşşâk kulluk makamıdır; çünki Mevlâ’m vardır.
İç içe makâmlar ama, hepsi uşşâktır aslında
Hepsi sırılsıklam âşık; çün Hakk’a icrâ faslında
Uşşâk, bunca makâma masdardır hicâb vaslında
Uşşâklığı kâinâtın, tabiatında aslında.
Hicâbında farkı konur, icâbında makâm için
Seyre dalar hicâbında ol sadâ merâm için
Ol merâm ki, icâbında olsa da söz sarâm için
Olmasa da icâbında, fark etmez, öz darâm için.
Tutuşur bu öz, o öz çün(!); o öz, bu özden daha öz
Çün o öz, özü bu özün; yani bu öz, o özle öz
Verile bu öze sözün özü; ondan böyle der söz;
Çün bu söz öze o özün sözü; ondan kıvâmlıdır bu söz.
Her makâm ki, aşkı îfâ içindir hep Mevlâ’m için
Makâmdan makâma cevze verilir, aşka devâm için
Getirir rûhu kıvâma, cezbe verilir şevke devâm için
Yan yâre diye daima cevye verilir, cezbe devâm için.
Cezbelenilir makâmda, kıvâmdan bayıldığından,
Makâmdan makâma hâmda, devâmdan ayıldığından,
Âşıklar aşka ğarâmâ; karâmdan(!) yayıldığından,
Aşktan başka hâl arâmâ, harâmdan sayıldığından.
İkaz et dîle hicâzda; yapman gereken edebtir
Hicâz et yâre niyâzda; bu garîbliğe sebebtir
İcâzet yeri hicâzda(!..) çünki ilelebedtir…
Vecâzet kıla niyâzda kim ki, kabûlü elbettir.
Gündüzler meşğaldir kâlbe; her iş ona pek cefâdır
Geceler meş’aldir -peh peh…-! Şu’leleri zevk-û sefâdır
Dem-î seher bahâdır ve hebb-î seher kaç defâdır
Eser durur, ahadır be…! Rîh-î makam-ı seb’adır.
Makam-ı seb’a ki, “Seb’a semâvâtın tıbâkâ”dır
Meşktedir yedisi de; yed-î kudreti Hüdâ’dadır
Seb’a bundan almış ismi; ismi ile müsemmadır
Şerbetlidir, şebnemlidir… Çeşmî giryânla edâdır.
Kim ki şebnemli seherde ağlamaz ise ezâdır
Seher denen mühim demde çağlamaması nizâdır
Beher zerresi katrede… bunca âleme fezâdır
“Be” nuktesi misâlinde ma’nâlar aşka sezâdır.
Yedi kat semâ maşkîdir, ilâhî havasıyla
Seb’a, yedi semâ hâlidir vallahi tamâıyla
Sabaha dek seb’a eyle iyidir, meşk edâsıyla
Mevlâ bile, nidâ ile verir melek sadâsıyla(!…)
Evlâdır aşk, Arş’tan a’lâ daha bahâ ind-î Hakk’ta
Çün Arş, aşk ile marş ola(!) daha hâla şimdi gâhta…
Hakk, arş-ı a’lâdan a’lâ tam istivâ dîl-î gâhta;
Dîl, ondan âhta, sabahta-akşamda ondan tamahta...
En muhteşem nevâ ka’be, nâ muhteşem arz sathında
Muhteşem ka’be, muhteşem Beyti-l ma’mûrun tahtında
Beyti-l ma’mûr, Arş tahtında; nevâ Arş, fezâ sathında
Nûrdanedir Arş, Hakk’ında hep döne döne hattında.
Ondan mı döner beşer de aceb, ka’be etrafında?!
Galiba sebeb bu seyre; diğer nevâ, Arş tahtında
Beyti-l ma’mûr o nevâ; ka’be de onun tahtında
Beşer de ka’be tahtında dönerek, sevme bahtında...
En a’lâ nevâ, Arş-ı a’lâ; hemzemîndir kâinâta
Felekler, melekler… gezer, her zaman her tarafında…
Kimi rükû, kimi kıyâmında kendi makâmında
Yer-gök, hepsi kıvâmında; Hakk’a gitme tamahında…
Bir çok beşer şaşmış, zerre iradeyle vuruşuyor
Mered ganere mel’ûnla her mevzûda uyuşuyor
Bir nevi nevâ nefsinin hevâsında dolaşıyor
Sanki aklı a’lâ, ukalâ; bir de Hakk’la dalaşıyor.
Arş gâhtır aşka bambaşka…! Hep makâmlara nevâdır
Arş, marş edildi âleme; on sekiz bin ihtivâdır
Dîl, Arş-ı a’lâdan a’lâ evlâ gâh-î istivâdır
Çünki bir isteği vardır; o da, ol Hakk’la ittibâdır.
Kılmış arş, Hakk’la ittibâ ki, rabbanî istivâdır
Dîlde bu istivâ daha ihtivâ aşk-ı Mevlâ’dır
Arş-ı a’lâ, dîl kadar a’lâ değil aşkta hâlâdır…
Gâh-ı a’lâdır o hâlâ; dîlinki, aşk-ı a’lâdır.
Aşk eyler arş-ı a’lâ da, takâtı kadar Mevlâ’ya
Azalıp çoğalmaz aşkı; işi çün döner Mevlâ’ya
Ama gör bak, artar kalbin aşkı, uçar Mevlâ’ya
Her gâhı bî gâh olur arş dahi aşk-ı a’lâya.
Her gâh elvânî orada; telvîn eyle aşk ile sen
Her zerren bî gâh orada, Hakk ile-aşk ileysen sen;
Hazır ol kardeşim, kemâle. bayağ-bayağ ermeğe sen!
Nâzır ol ol dem cemâle, doya doya sevmeğe sen!
Meşkmiş sesi bunca âlemin, dönerken çıkardığı;
Şevkmiş nesi varsa âlemin, Rabb’ine hâlden bayağı…
Hep iniltiyle ALİ’nin, yerken cennetlik dayağı,
Sevgili Rabb’ül âlemin imiş o dem dayanağı.