3
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
752
Okunma
Yetindim sümbül çiçeğiyle, açmamıştı gül sabaha…
Kokmuyordu lâyıkıyle gül gibi sümbül vallaha!
Dedim: Bülbül serçe ile gider mi meşk çün gülgâha?!
Gül feme vereceğiyle lezzetçe sümbülden bahâ;
Gülden bana: “Kokla aha…!” dendiğinden biliyorum…!
Eh, verdi vereceğiyle dîl dağında o koku ha;
Uçurdu dereceğiyle o dağdan şemse ve maha…
Dedim: Gidip geleceğiyle, etse etse ne ede daha…?!…
Baktım gönül merceğiyle, sidre-i müntehâ aha…!
Seccâde üstünde tamaha kapıldığımdan biliyorum…!
Femler gülde, güller femde, ererler seher-sabaha…
Ne fem gülle, ne gül femle…! ederler beher sabaha…
Misbahtır fem, gül… o demde; Sübhân çün her şey bin bahâ
Ve de daha diken bile gelse çekerler sabaha…
Çekerler diken batsa daha; çektiğimden biliyorum…!
Çıkan her ses gerçeğiyle tesbîhtir seherden sabaha…
Kanaryayla, serçe ile… zikr sesi vurur her gâha;
Bülbülün vereceğiyle şenlenir ortalık daha;
Cemâdâttan zerreciğiyle tâ âlem-i ceberrûta…
Zikrederler daha daha… sezdiğimden biliyorum…!
Kumrusuyla leylekiyle… tutulur aşk-û tamaa,
Hû-hû…’suyla, lek-lek…’iyle sadâ kılarlar Allâh’a;
Beşer ise “Lebbeyk!…”iyle katılır da bu tavâfa,
Zikrederler lâyıkiyle yaratan yüce Allâh’a;
Hem de yanarlar vallâha, kara sevdâmdan biliyorum…!
Yaradı, sevdâlandım da ol yâr-yaratan Allâh’a
Yarayan yaratılana, yaratanın aşkıymış hâ!
Ben bu aşk ile yandım da sönmemek üzre bir daha;
Gel, gör, bak, yanmasıyle ne hâllere düştüm aha…!
Sönmedi… yakacak daha… kokusundan biliyorum…!
Mazharıdır tâ cehennem, firâkının yârab! …Heyhâât…!…
Yanacaktı yanan madem yansaydı aşkınla gâyat…!
Donardı cehennem o dem yansaydı aşkınla şâyat,
Cennete dönüşürdü hem olurdu da nârı zâyiât;
Aşkındır mânâ-i âyât, yandığımdan biliyorum…!
Senden firâk ırak demek, yani cüdâdır, ne berbât!
Aşk sana iştiyâk demek, ettim gayrinden ferağât;
Dilim böyle ondan demek!…Tebliğ-î aşkta belağât!
Tebliğat demek sev demek seni yârab! İşte bu hayât!
Bu hayat ile hidâyât bulduğumdan biliyorum…!
Kâlbi kâlb değil aşksızın; ver ki aşk, olmasın bayât;
Uyansın kâlbi aşksızın sûr-i aşkla, çün ki memât;
Aşk şavkı ise şavksızın şavkı, çaktığında şâyet,
Uyanır belki ansızın tâ ki bulur da hidâyet;
Sanadır o an sirâyet, ettiğimden biliyorum…!
Yol ver şaşkına, bin şeydâm olan bir sevdâya dayat;
Seyf-i aşkına bin ceydâm, yârab! bir fedâya a’mâd;
Başlı başına yâ Mevlâ’m! olsam da bin hûriye damat,
Sürûr duymam, sürûr duymam gerekeni(!) kadar gâyat;
Hâlvetindir gereken hayat, malvetimden biliyorum…!
Herkes, herşey… sana kurban; bu harekât ondan hayat;
Olmayan yok sana kurban her hâlden, dâhi hâl-i hemâd;
Ondandır ki vakt-î kurban olandır her vakt-î memât;
Ben mi olmayayım kurban sana, etmişken Bezm’de biât?!
Gerdanlığım aşktan kıyâd, gerdanımdan biliyorum..!.
Gerdanımda nice vecde, tâ şebneminden katarât;
Yakuttan daha değerde, her biri bin mücevherât.
Sadrından düşer gecede cinânın nice semarât…!...
Dahi yanarlar secdede birden-kırka… bi-l cemarât…
Şükür ki gecen, hemarat(!); seherinden biliyorum…!
Yaşat hayat-i leylimi, şenlensin arz-û semâvât…
Semâvât serper şebnemi, yeşillensin diye aferât;
Dahi her beşş letâifi sadarat kılıp matarât
Olsun diye havuzundan sadrıma kadar şatarât;
Tümü aşkından semarât; umduğumdan biliyorum…!
Yollandım ben yoluna yâr! Kıl aşkınla terakkiyât;
Dağlandım tâ aşkına yâr! Şaşkınlıkla kılma sakat;
Bağlandım tâ bağına yâr! Çözme beni, kıl akvad;
Sadrımda istidâdım var aşkına yârab! Ver tâkât;
Seni sevmeye hep dikkat ettiğimden biliyorum…!
Âşığa her hâl ma’şûktan, kahrı dahi ona şefkat;
Bunca hâl bunca kâl aşktan, olsa da sadra meşakkat;
Sunulur rikkat ma’şûktan, dolar sadra hep hakikat;
Hakikaten hep âşıktan fışkırır ahvâl-i rikkat;
Rikkatsiz işlerde kesat ettiğimden biliyorum…!
Cendereledi beni hess ile aşkından ulu zât;
Ettim üstümdeki abes miskâli, aşkına azâd;
Sattım üstünde ben, kafes misâli bu beni bizzat;
Yani tükenmeden son nefes, ettim beni Hakk’a mezâd;
Oluyordu aşkla tezad, sıkıldığımdan biliyorum…
En çok râm yazar içinde aşkına; beyan ferasât…
Pek çok kelâm biçiminde, kuluna şayân verasât…
Ma’nâlara geçiminde harfine kadar herasât…
Bir aşkını seçiminde ederken nice ferağât…
Ten, dîl, rûh…tümü cerahât; kıydığımdan biliyorum…!
Kur’ânda dediği merâm aşkmış, ma’nâ belağât…
Olursa diller muntazam, eh o biçimdir berakât!…
Mübarektir kılana râm ve eyleyene kıraat;
Ma’nâ takınan muhteram, takınmasa da kıravat,
Efendidir bi-l keramât, tevâzuundan biliyorum…!
ALİ’yim yandım aşkından; aşkı, tecelli-i sadâkat;
Bıktım nefs denen şaşkından, yaptıkları hep felâkat;
Yazımsa aşktan, başından beri az düz, az belağat…
Nazımsa çalıştığımdan; inşeallâh gelir râdiyat;
Sonra da, gelsin mardiyat…! ‘’’İrciî…’’ndan biliyorum…!
5.0
100% (4)