1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1593
Okunma
bir tren çanları gibi giriyorum dünyaya
parlıyor şapkalar biçimsiz suratlarda
güneş doğuyor tabut dolu dağlardan
işçiler sigara tüttürüyor masa başlarında
iniyorum kararıyor tüm apartman boşlukları
bir troleybüs sesi çınlıyor kulaklarda
ve basılan gazetelerin sesi ağarmış saçlarda
iniyorum dünyaya ağır bir sürgün gibi
kahkaha tufanlı sinema çıkışlarında
inciline bakıyorum o unutulmuş gözlerinde
bir çingene kanı dolaşıyor damarlarımda
damarlı eller sarılmış morarmış boyunlardan
sen ki o fransız gülüşünle kahve içerdin vapurda
o yoz sevinçlerle gülerdin patronlara
bir şehirden sigara dumanları yükselirken göğe
bir hiçtim gardiyan düdüğü çalarken
ve
tren ağır ağır hareket ediyor
tabutlar açılıyor geniş sahanlıklarda
masada bir doktor reçetesi
yan binada inşaatta bir çekiç parlamakta
ve vurmakta kalfalar çivilere güm güm
bir televizyon humması arasında güm güm
işte sen o sıra ölümün güzelliğini keşfetmiş gibi
susmanın dinginliğinde
turistler para bozduruyor durmadan
ve yan odada piyano çalıyor bir kruvasan
gömleğimde izi var kanlı ellerin
ve suratlarda parçalanmış bir şehir.
5.0
100% (1)