2
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
953
Okunma
suyun azından
ateşin külünden
durmadan uyanan bir mezarlığı
yaşayıp geçtim
içi dışı karanlık bir dünyaya
kıvılcımlar saçan bir aşkı bulmak için
ölü ağaçların
korkuluk nöbetine durduğu
rahmi çürümüş topraklarda
nasır tuttu adımlarım
payandası kırılmış
bir gök dururken omzumda
yollara demirbaş yazdırdı beni
gümüş bir hançerin ağzında oynayan zaman
yılkı sular anaç bir yalnızlığa gömdü
bulandırılmış gövdesini
saçlarımda kayboldu
sırtı yosun tutmuş bir rüzgâr
geride kaldı
tek nefeste geçtiğim çocukluk
ürkekliğimle oynaşıyordu kuşlar
boş bulunmuşluğumun dallarında
neresi kalmışsa
göz değmemiş bir düşün
orasında aradım aşkı
pul pul derisi dökülmüş bir günün
yorgunluğu yapışırken ayaklarıma
gamzesi ay ışığında belli olan
dorukları kar kaplı dağlar
göz kırpıyordu şaşkınlığıma
kollarımdan tutuyordu
menziline vardıkça uçurum tüküren yollar
sen sevgilim
kaçıncı ölmüşlüğüme ağladın
ve sevindin kaçıncı dirilmişliğime
ben aşkın ateşini kaptım
arzın cehenneminde tepinerek
medeniyet sustalısı ruhuma dayandığında
kanımda koptu bir kıyamet
sevgilim
çalıntı bir ateşi gömdüğüm yüreğimi
nar kabuğunun altına sakladı zebaniler
bin parça ederek
gözleri deniz kokan
kentlerde çiçeklenirim artık
suyu geçip
susuzluğa şarkılar söyleyerek
sana yamaç düşlerde
beklerim ayak seslerini
kendi gölgemde gezinerek
7 eylül 18
ali rıfat arku
istanbul
5.0
100% (2)