9
Yorum
23
Beğeni
5,0
Puan
915
Okunma

Karan kar’ın yasıyım iziyim:
Menşei ölüm olan reçine bir sevda
İçinde eğik küpeştesi özlemin
Derinlerde külfet
Sığlarda illet bir yalnızlık.
Fıtratın adabına uygun olmalı oysa
Ne dünün yüzü suyu hürmetine ne de…
Diyezlerin tehdit ettiği bir ikilem
İçindeki aşka icabet
Bir deyişin teyakkuzu
Kapalı perdelerin temaşa ettiği o gizem:
Korkutucu imgelere sarılıp,
Hezeyan batağına saplanmış bir kelaynak kuşu
İçimlik yâd edip
Ömürlük bağlanmış basiret.
Kuluçkada acılar şimdi:
Ha doğacak ha ölecek.
Rahminde evrenin
Bir kayıt kadar aşikâr
Kayda değer değil oysa
Kiminde kin çok manidar.
Düşüp yola beyit beyit
Garez bildiğin bir yetim cümleyi sineye çekip…
Unutulmak ufkunda aşkın
Kanında dolaşan rahmeti tensiye eden
İblisin şirret soğuk iklimi.
Akla zarar neyden çıkıp da yola
Cehennemin penceresinde büyüyen nefretin
Karakaşına esefle dokunmak ve uzaklaşmak
Boynunun borcu bunca mazlumla dolu güzergâhın
Tali yollarında kala kalmış
Zanla mahşerle biteviye hasbıhal içinde
Kararsız bir tufan süregelen;
Sür git hezeyan;
Deşifre edilesi bir matem
Konuşlu olduğun bunca iklim bunca neferin
Ayak izi.
Doluşup yüreğe
Kambersiz düğüne tezat
Yalnızlığın izafi haritası
Kayıpların mealinde yorgun;
Yorgunluğun koynunda unutulmuş;
Mabedi benliğin kekremsi haset
Bazen hasret yüklü
Bazen elem
Bazen içindeki zikir buyur ettiğin
Göğün bekçisi.
Zaman bekçisi yalarken içini düşlerin
Kumpasın lanetine tutsak
Hatmettiğin bunca duyguyu
Ziyan ettiğin
Günbegün boykotu haznende
Dokusu eprimiş yalın fıtrat
Bazen’le uyuyup
Sonsuzluğa uyandığın
Tabanı aşınmış bir metanet olsa da
Yüreğin zikri
Zaafların tecellisi her münferit hece
Sayıklarken aşk, aşk diye diye…
Hayatın takvasında köhne bir acı…
Rahvan gölgen kurulmuşken tahta
Beyhude bir sitem yerli yersiz söylemlerden kendini
Sıyıran yine kendince bir eşkâl
Aslına binaen bir günü bir yükünü fark eden
O dehlizde ince uçlu bir dokunuş:
Kelamın hâkimiyetinde,
Aşkın sirayetine sığınan
Beylik kehanetler uçuşurken havada
Asılı kalan diyezin sola düşkün mizacı.
Yükümlü ömrün hibe ettiği
O derin uçurum içinde ahkâmlar iken çemkiren
Kör noktası asılsızlığın izanı
Noktanın özrü belki de virgülün içinde yandığı közü
Sorulardan bıkkın sırdaş bir hece:
A’dan başlayıp
Erecekmişçesine başı arşa, kinayeden biteviye
Haz alan destursuz güncesinde
Şaşkın yüreğin neferine dokunup asilce
Komut veren künyesinde şiirin,
Harbiden delikanlı mizacın teyakkuzdaki rumuzu:
Donelerden yoksun olduğu kadar
Dona kalmak yazın sıcağına
Odun atmak yanan yüreğe.
Adeta can pazarı
Ruhun tokuşturduğu bunca maruzat
Gölge misali her konuşlu sancı
Aslına sirayet eden
Galip gelmekle ölüm arasındaki ince çizgi
Güme giden bunca rüya
Belki toz kondurmayıp hayatın gidişine
Cinaslı bir peyzaj içimizde kalan ne çok ukde.
Ne için, demektense başı eğik mizacın
Aslında şirazesi kaymış bir eksende
Dolduruşa gelen aksanı kayıp
Yine insan pazarı her nota
Kaybettiği rotada nazire edip yalana
Doğruyu unutanla
Sevgiyi çürüten bir kinayede saklı işin aslı.
Kanına dokunan meleklerin
Kanatları kırılan çıt kırıldım düşler
Serçe misali her seğiren tümce:
Varla yok arası bir mersiye
Yazılmayan ve asla da yazılmayacak
İnsana dair ne çok yalancı şahit
İblis yanmaya nasıl ki mahkûm ebediyen
Cennetin yolunu unutup
İçindeki zulmü canlı kılan.
Tüm vasıflarına
Tüm kanıtlarına vekâleten
İstişare ettiği her ölümlüyü tuzağına düşüren
Bir zaman bekçisi…
Belki öfkesi ölümün
Zehir saçan dilin temsil ettiği her hece
Çalıp hayattan
Dumura uğratan yerli yersiz
Melekelerin yanıp sönen ışığına âşık pervana:
Uhdelerden ukdeye;
Zaruri kelamdan yanılıp içini devşiren
Hangi ölümlü zikir ise
Âşık sıfatıyla paylaşmaktan geri kalmayan…
5.0
100% (17)