12
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1597
Okunma
Şimdi vakit yarın
dünde kaldı acı
ölümde, o güzel
soydu
kabuklarını...
çektim yağlı urganı
dut ağacının koluna
en kalın-en ince
ecel gelince korkma,
taşır...
bilirim...
tembih verdi
bilge babam
kulağımın tözüne
karındaşım...
ya koyup kaçacaktı
ya kaybolacaktı
giden günle
bizsiz toprağa gömülen
babamın ardından
anamın yüzü düşüyor
gece körü gözlerimin önüne
yine mahzun yine ağlamaklı
yine...
yer mi yarılmış meğer
dibi kalmamış mı
bu karanlığın
ya bu kabus
dürtsem mi kendimi
yalnız odalı gecenin birinde
dürtsem...
ruhum uyanmaz mı?
nerede kuş gibi uçtuğum
o pembe rüya
ya hayallerim çocuk kitaplarımda
hani uydurduğum türküler
yalan yanlış düşüncelerimin
içine sakladığım
hani aklımı alan
o düşüncesiz ihtilaller
gölgesini kaybeden ruh!
geril gecemin önüne
aç yanan kanatlarını yeniden
doğ hatta
ve tut fersiz bakışlarımı
bana hissettirmeden
emanet bıraktım
bir kol saati ömürlük
fazladan tuttuğum zamanı
sarı ayva’ya...