0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1449
Okunma

Bu şiirlerin gerçek hikayesi Arke Adası Romanımdadır. Soner ÇAĞATAY
Sabaha kadar yağmur dinmedi kasabada
Tarlalar ve bahçeler dönmüştü harabada
Yamaçları yararak, aktı köpüren seller
Çer çöp her ne bulduysa içine attı yeller
Kapılmış gidiyordu, kırılıp düşen dallar
Köprüler tıkandı ve mille doldu kanallar
Gökyüzünde bulutlar… ama köpük köpüktü
Kimi küme kümeydi, kimi bölük pörçüktü
Kahvehanenin önü…Çınar hâla mahmurdu
Sallanan yaprakları damla damla yağmurdu
Güneşe ayna olmuş ıslak ıslak yapraklar
Sapsarı saçlarına, dallar vurdu taraklar
Kahvehaneci çayı, yıkayıp da demledi
Sonra kanaryasını, konuşarak yemledi
Oturdu sandalyeye, yüzü dönük güneşe
Gözlerinde gülücük, ruhunda da bir neşe
Küçük gri radyodan türküler dinliyordu
Sonuna kadar açmış, sokaklar inliyordu:
Şafak söktü gine Suna’m uyanmaz
Hasret çeken gönül derde dayanmaz
Çağırırım Suna’m sesim duyulmaz
Uyan Suna’m uyan derin uykudan
Sonra seslendi yaşı, on dört olan çırağa:
»Hadi çayımı doldur ince belli bardağa.«
Genç getirip masaya koydu demlenmiş çayı
»Bak lan yoldan geçiyor simitçi Hasan dayı.«
»Al şu beş Lirayı da simit yiyelim bugün«
»Daima bulamazsın, yağlı ballı bir öğün.«
»Peki usta!« dedi genç, Buğra beye ve gitti
Gelmeden, kahvecinin çayı nerdeyse bitti
Cemil bey geçiyordu, omuzunda kürekle
Bilen yoktu, yaşardı kocaman bir yürekle
Kahveci hemen kalktı: »Hadi lan nerde kaldın.«
»Maşallah sana oğlum, fırın mı satın aldın?«
»Bozuk parası yokmuş, Hasan dayının, usta.«
»Biraz da sohbet ettim…Dedi ki eşim hasta.«
»Sen doktor musun da derdini sana döktü.«
Fırça yeyince çırak hemen boynunu büktü.
»Ver lan şu simitleri, çayımı da tazele!«
»Bana kurusunu mu aldın yine hergele.«
Cemil bey bir sandalye çekip dedi: »Merhaba!«
»Yağmur yağınca pırıl pırıl oldu kasaba.«
»Evladım bana da çay getir, ama az demli.«
»Bir de tek şeker olsun, unutma ha önemli.«
Kahveci simitinden küçük bir parça böldü.
Cemil beye verirken, belli bellirsiz güldü.
»Çocuğun üzerine çok gidiyorsun Buğra.«
»Bak rica ediyorum, git gönlünü al sonra.«
»Hocam biraz ezilsin, yoksa başıma çıkar.«
» bütün işleri de hep benim üstüme yıkar.«
Çırak, tepsiyle geldi ve çayları bıraktı
Kahveci, altlarına kızgın gözlerle baktı
Öfkeyle şöyle dedi: »Bu ne lan, sakar mısın?«
»Yine çayları dökmüş, hocam bir bakar mısın.«
»Yahu bir şeycik olmaz, lütfen çocuğa kızma.«
»Nasıl kızmayayım ki hep döküyor bu kazma.«
»Git lan, gözüm görmesin, seni salak hergele.«
»Bıktım, yaptığın her iş –Allah şahid-rastgele .«
Çocuğun keyfi kaçtı ve ayrıldı masadan
Sonra da gazozları boşalttı dört kasadan
Yavaş yavaş eridi Cemil beyin şekeri
Hatta yapış yapıştı, tabağının her yeri
Kenarına konarken küçük sarı bir arı
Kayıp çaya düştü ve yapıştı kanatları
Çırpındı çaresizce; velakin uçamadı
Kanatlarını hemen kaldırıp açamadı
Cemil bey kaldırınca bardağını havaya
Gözleri odaklandı, boğulan bînevaya
Hemen kaşıkla aldı arıyı bir kenara
»Aman hocam dikkat et sokar.« dedi Buğra
»Bir şey olmaz dostum, baksana bal arısı.«
»Ne kadar güzel ve hoş vücudunun sarısı.«
Parmaklarla yavaşça, kanatlarını gerdi
Cemil beyin şefkati görülmeye değerdi
Arı bayılmış gibi, masada yatıyordu
Kahveci neredeyse kaldırıp atıyordu
Öfkeyle »Bırak onu Buğra« dedi Cemil bey
»Gözüne mi battı yav küçücük canlı bir şey«
»Bırak da geberteyim, birini sokar hocam.«
»İhtimalle bir canlı öldürülmez be adam.«
»Beni şimdi, burada, katletmen de ihtimal.«
»Tepene kürek vurup öldüreyim mi derhal.«
Arı kendine geldi amma halâ sersemdi
Uçması için biraz daha zaman elzemdi
Cemil bey ayrılmadı toparlanana kadar
Bir çay içti kahveci hemen edince ısrar
Muhabbet ilerledi türlü türlü minvâlde
Arıyı görür görmez, uçabilecek hâlde:
»Tarlaya gidiyorum, bu da ücreti çayın.«
Kahveci: »Vallahi hiç gerek yok sayın, sayın...«
Cemil bey »Hayır, olmaz.« deyip özünü kesti
Çok hoşuna gitti çok, Buğra’nın cömert jesti.
Bu esnada ayağa kalktı ve uçtu arı
Gizlenme yeri seçti yaşlı ulu çınarı
Sessiz sedasız yere yakın bir dala kondu
Kıpırdamadan durdu, adate cismi dondu
Kahveci, göz ucuyla çırağa bakıyordu
Yaşlı Cemil bey de bir sağara yakıyordu
Küreği sağ omzuna attı: »Hayırlı günler!«
»Bir bakayım zarara uğramış mı ürünler.«
Kahveci ayaktaydı, elinde de boş bardak:
»Radyo dedi ki gece inecekmiş sağanak.«
»Vaktini almayayım, hocam iyi gezmeler.«
Ayaklarına baktı: »Çok güzelmiş çizmeler.«
Cemil hoca teşekkür edip koyuldu yola
Yürümeye başladı anılarla kol kola
Arı da hemen uçup takıldı arkasına
Yetişip konuverdi çeketin yakasına
S / ÂYE / 17 AĞUSTOS 2017 / ESKİŞEHİR
Kelime:
Bîneva: Zavallı, nasibsiz, muhtaç, çaresiz
Bu şiirlerimin gerçek hikayesi Arke Adası Romanımdadır. Soner ÇAĞATAY /
5.0
100% (2)