11
Yorum
27
Beğeni
5,0
Puan
1495
Okunma

Tümden gelen densiz bir hezeyanın
Buz kütlesinden
Doğurgan yeryüzüne tekil beyanatım…
Mezat aşklar ki kibrin delaleti,
Edimsiz aykırılıklarda yola düşen
Hangi beşerse:
İstiflenen acılar kadar payidar kılan yüreği,
Derken istiflediğin tokadın meali o kördüğüm.
Sus pus bir saçak,
Yüreğin kirinden kaçacak kadar
Ansızın gölete bürünen gök kubbeden
Yağan nice rahmet.
Kıpırtılar muştulasa da,
Sona beş kala, o revnak sancı.
Mabedinden sarkan sükûtun
Gizlendiği kim bilir hangi yürek yarası?
Yüz görümü belki de mübalağa edilesi:
Hadi, dercesine
Evveliyatı örselenen o münafık sancı.
Ne pergelin tozuttuğu eksen,
Suret-i kati ötelenen,
Çıkamamasına derinlerin rükû ettiği kuyudan,
Bil mukabil, demek mi yoksa
Ağlarken feryat figan…
Yine de seğirtirken tıynetsiz gölge,
Zikri belli ki dem almaktan çok öte
Bir zafiyet:
Bucağında tek kelam,
Kırık tekeri adına medeniyet denen
Kölesi beşerin yine de
Teveccüh buyurmuşçasına,
Satılmışlığını gizlemek devrandan:
Sanma ki susacak ilelebet Yaradan...
Günün hükmündense kadere eziyet,
Solan bir gülden hicap eden
Safsatası verilen bunca hükmün,
Yarasından gocunmakla mademki kesildi cezan,
Tek bir rötuş iyi gelecek kara yüreğe,
Fazlasıyla tezat bir yörüngeden çıkıp da yola,
Varılası en muhtemel badire.
Sus pussa maharet bil ki değil sende,
Sıradan geçerken sunduğun bildirge,
Kırsalında bağ bozumu gönülsüz arbede,
Sona sora sora varmaktansa,
Sonlandırmayı dilesen keşke
Adına zulmeden peyzajında benlikten yayılan,
Keramet dediğin sadece yangın yeri:
Selametle yürümekten ziyade,
Deme asla haricinde,
Kaskatı, belleğin sınanırken dirayeti.
5.0
100% (26)