Gözyaşı ve Umut
Bu kitap, Gazze’nin dar sokaklarında, yıkık binaların gölgesinde ve bombaların karanlığında büyümeye çalışan yetim çocukların hikâyesini anlatıyor. Her sayfada bir çocuğun yüreğind...
Sabah olduğunda, yarım kalan okulun içi daha da soğuktu. Yağmur durmuştu ama rutubet duvarlara işlemişti. Çocukların karnı gurulduyordu. Selma gözlerini açtığında, yanındaki küçük kız çocuğunun dudakları kupkuru, gözleri baygın gibiydi.
“Yusuf… o çok aç…” dedi titreyen sesiyle.
Yusuf çaresizce etrafı kolaçan etti. Kırık pencereden dışarı baktı, ama her yer kül, taş ve yanmış ekmek kokusundan ibaretti. Kendi karnı da açlıktan kıvranıyordu.
Yaşlı Mahir yere çömelmiş, gitarının tellerine dokunuyordu. Fısıldar gibi konuştu: “Bir zamanlar açlık, bir şairin dizelerinde metafordu. Şimdi midemizin çığlığı gerçek oldu.”
Ayşe öğretmen kollarını iki çocuğun üzerine sardı. Dudakları titreyerek dua ediyordu. “Allah’ım… Bu çocuklara güç ver… Bu küçücük bedenler açlıktan kırılmasın…”
Doktor Halil, öksüren bir çocuğun nabzını tuttu. “Su olmadan dayanamayız. Vücudu daha fazla tutmaz. Ya dışarı çıkıp risk alacağız ya da burada hepimiz biteceğiz.”
Selma gözyaşlarını tutamıyordu. Yusuf’un omzuna yaslanarak fısıldadı: “Yusuf, neden biz böyleyiz? Koca dünyada kimse mi yok? Bir tabak ekmek, bir bardak su vermek çok mu zor?”
Yusuf gözlerini sıkıca kapadı. Yumrukları titriyordu. Ardından başını kaldırdı, çatlamış sesiyle haykırdı: “Ey dünya! Bizim için ağlamayın artık. Gözyaşınızı değil, sesinizi duyurmak istiyoruz! Sizin sofralarınız dolup taşarken, burada bir lokma ekmeğe, bir damla suya muhtacız!”
Sessizlik çöktü. Kalabalık Yusuf’un sözleriyle sustu. Çocukların bile hıçkırıkları kısa bir an kesildi.
Selma başını kaldırdı, gözleri umutla parlıyordu. “Doğru söylüyorsun Yusuf… Eğer biz hayatta kalırsak, savaşın çocuklardan ne çaldığını herkese anlatacağız. Belki o zaman bir daha hiçbir çocuk bu karanlığı yaşamaz.”
O sırada dışarıdan bir patlama sesi geldi. Toz bulutu camlardan içeri girdi. İnsanlar panikle yere kapandı. Çocukların çığlıkları duvarlara çarpıp yankılandı.
Yarım kalan okul, açlık ve korkunun mezarı olmaya doğru sürükleniyordu.
Ama Yusuf’un içindeki öfke ve Selma’nın gözlerindeki umut, herkese sessizce şunu söylüyordu: “Yaşamalıyız. Çünkü biz sustuğumuzda, savaş konuşmaya devam eder.”
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.