15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
5959
Okunma

Önce notumuzu baştan peşin peşin yazalım: Bu yazı benim yazdığım yazılara yorum yapan değerli arkadaşlarımın hiç birisine bir cevap -kesinlikle- değildir. Tam tersine yazdıklarımdaki küfür ve argo sebebiyle yorum yazmaktan imtina eden arkadaşlarıma kendimi anlatabilmek için kaleme alınmıştır.
*
Edebiyat edeple çok ilişkilendirilir. Hatta adeta özdeyiş olmuştur ‘’ Edebiyat edep gerektirir’’ sözü.
Edebi türler içinde bir tanesi de hicivdir. Diğer türlerde pek sorun olmaz ama hiciv yazmaya kalktığınızda karşınızda çok önemli engeller vardır. Bunların başında da argo ve küfür gelir.
Kimine göre küfür ve argo edebiyata yakışmayan iki kavramdır. Edip ya da şair ille de nazik, kibar, nazenin olmalı ağzından, daha doğrusu kaleminden argo ve küfür dökülmemelidir. Örneğin ‘’Lan, Keriz, Cukka, Zula vs…’’ kelimeleri asla kullanmamalısınız.
Bir örnek verelim:
‘’Lan oğlum sen keriz misin?’’ Yerine ‘’Sayın ve muhterem evladım. Merakımı mucib oldu. Zât-ı âliniz kolay kandırılan bir beyefendi misiniz? ’’ yazmanız gerekiyor.
Efendim tabii ki çok haklılar bu şekilde düşünen vatandaşlarımız. İnsan karşısındakine söverken bile kibar olabilir. Örneğin : ( Osmanlıca bilenler daha iyi anlayacaklardır ama ben yine de anlatayım ) Şiir şöyle
1-Fahr-i alemsin ve lakin fa sı yok.
2-Gevher-i kaansın ve lakin ra sı yok.
3-Dilerim haktan bunu ruz-u şeb.
4-Sana bir merkeb vere kim ba sı yok
1-Fahr-i alemsin yani alemin iftiharısın ama fa harfi eksik. O zaman da hâr, yani eşek oluyorsun..Alemin eşeğisin.
2- Gevher-i Kaansın yani çok değerli mücevhersin ama ra harfi eksik… Gevh sin yani kan emici kene
3- Allahtan bunu dilerim gece gündüz,
4- Sana bir merkeb versin. Yani malum eşek, ama ba harfi eksik… Merk Yani sana mezar versin Allah.
Anlamak ve anlatmak için ne kadar uzun bir yol değil mi?.
Daha kolay bir şey seçelim. O da kibarca bir küfür..İçinde tek bir kaka kelime yok.
Tahir Efendi bize kelp demiş
İltifatı bu sözle zahirdir.
Maliki mezhebim zira
İtikadımca kelp Tahirdir.
Haydi buyurun. Maliki mezhebini mi anlatırsınız, Tahir kelimesinin hem şahıs adı olduğunu, hem de temiz anlamına geldiğini, dolayısıyla şairin burada tevriye sanatı yaptığını mı anlatırsınız. Daha sonra dönüp tevriye, mecaz,mecaz-ı mürsel, kinaye, teşbih ,teşbih-i beliğ, mübalağa gibi edebi sanatları anlatmak zarureti de cabası…
Şimdi…Biraz daha ağırlaştırılmış ve içinde düpedüz küfür olan bir şiirin son Kıt’asını alalım. Neyzen Tevfik söylüyor:
İşgaldeki hali sakın unutma.
Atatürk’e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.
Ne ayıp…Koskoca adam ne biçim şiir yazmış böyle? Bunu daha zarif ve naif bir şekilde anlatamaz mıydı?
Anlatamaz olur mu hiç? Bakın bunu alıp şöyle küfürsüz, kimseyi rencide etmeyen, kötü örnek oluşturmayacak bir hale sokalım. Buyurun:
İşgal yıllarındaki halimizi sakın unutmayınız.
Atatürk’e de dil uzatmayınız sebepsiz yere lütfen.
Siz, muhterem validenizden neş’et ederdiniz mutlaka.
Ama muhterem pederinizin kim olduğunu bilemezdiniz. Değil mi şekerciiim.
Nasıl ama…Harika değil mi? Küfür yok, argo yok, hiç kimseyi kırmadan, kötü örnek olmadan da yazılabiliyor değil mi efendim?
Amaaa…Bir de şu olaya bakalım:
Padişah, Sümbülzade Vehbi Efendi’ye ‘’ Bana öyle bir şiir yaz ki ilk beyitini okuyunca ‘’cellat’’ diye bağırayım, ikinci beyitini okuyunca ise sana bir kese altın vereyim’’ der. N’aapsın Vehbi...Mecburdur…Küfürsüz, argosuz yazar ‘’Rücu’’ adlı şiirini. Lakin o şiir asırlardır ders kitaplarına sokulmadı. Sebep: ‘’Çok müstehcen…’’ Yani argo, küfür, muzırlık var...Oysa hiç bir satırında tek bir argo ya da küfür yok. Yeter ki kalbiniz temiz olsun. İşte o şiirin son iki beyiti.
Herkese vermektesin, bir de bana versene,
Kese kese altını, olsun kulun şâduman.
Sen her gece gelesin, ben Vehbi’ye veresin,
Esselamü Aleyküm, Aleyküm Selam.
Ne var bu şiirde şimdi? Hiç bir şey? Ama yasaklılar listesinin başındadır asırlarca.
Ben beceremiyorum… Birilerine kafayı takmışsam, ya da bir şeylerin beyinlere beyinlere çivi gibi çakılmasını istiyorsam, veyahut ta amacım sadece ve sadece insanları güldürmekse evet ben küfür ya da argo kullanmadan yazmayı beceremiyorum. N’aapayım arkadaş Ben Vehbi gibi olamıyorum. Şair Eşref sendromu denilen bir hastalığa düçar oldum bundan kurtuluş yok.
Şair Eşref Sendromu ne mi? Anlatayım efendim.
Şimdi diyelim ki siz Şair Eşref zamanında yaşıyorsunuz. Bir gün, yürüye yürüye bulunduğunuz ilçeden İzmir’e gitmek mecburiyetindesiniz. Ama bir de münasebetsiz yol arkadaşınız var. Laf olsun torba dolsun misali yol boyunca konuşuyor da konuşuyor. Canınız burnunuzda. Nihayet öldürücü soruyu soruyor:
‘’Şair, Adem ile Havva çamurdan yaratıldılar ya. İşte o çamura Allah saman da karıştırmış mıydı?’’
Şimdi…İzmir gibi yerde, Güneş tepenize tepenize inmiş vaziyette, yol yürümekten diliniz iki karış dışarı çıkmış, aç ve susuz olduğunuz bir haldeyken böyle bir soruya
ey bana ‘’tıynet-i ademde saman var mı?’’ diye soran
gel bir daha eyleme bu sual-i hamı
çamurunda saman olsaydı eğer ebül beşer in
çatlayıp ta yarık olmazdı ananın …
Diye mi cevap verirsiniz, yoksa oturup uzun uzun Adem ile Havva’nın nasıl bir çamurdan yaratıldığı konusunda vatandaşa ilmi izahatlarda mı bulunursunuz? Ben ilk şıkkı tercih ediyorum. Genelde daha etkili ve akılda kalıcı oluyor. Ama ikinci şıkkı tercih edene elbette hiç bir itirazım yok.
Meslektaşım Hakkı Bulut’tan bir şarkıyla noktalayalım konuyu.
Ben buyum, ben buyum, ben buyum sevgilim
Ben buyum, ben buyum, ben buyum sevgilim
Ne köşküm, sarayım, ne servetim var
Ne malım, ne mülküm, ne servetim var
Sana bir saltanat vaat edemem ki
Yalnız seni seven temiz bir kalbim var
Ben buyum, ben buyum, ben buyum sevgilim
Yalanla Kuramam aşkın temelini
Allah’tan korkarım aldatamam seni
Yeminler uydurup çalamam kalbini
Aşkın öldürse de mahvetse de beni
Ben buyum seversen canım sana feda
Ben buyum sevmezsen bana de elveda
Razıyım bu ömür böyle göçüp gitsin
Zaten gülmek bana yasak dünyada
İstemem en güzel günlerin zehr olsun
İstemem o güzel gençliğin mahvolsun
İstemem sen beni acıyıp sevesin
İstemem benimle ızdırap çekesin
NOT: Üstteki resim bana aittir...Yıl 1958..Yani dört yaşındayım...Biraz silik ama Ben buyum.