11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
891
Okunma

Kaptan ne olur bu gece gelmeyin, bu gece beni rahat bırakın diye yalvarıyordu. Son günlerde nerdeyse her gece geliyorlardı. Olayın yıl dönümlerinde hep böyle oluyordu. Gelmeleri sıklaşıyordu. Onların her gelişleri kaptanı perişan ediyordu. Onları unutamıyor ve kendini affedemiyordu. Önce su sesini duyardı, tıpkı okyanus gibi dalga sesiydi. Sonra ateşin çıtırtıları gelirdi kulağına, en kötüsü de buydu, Kaptana cehennemi hatırlatırdı. Sonra yanık kokusuyla birlik de onların nefeslerini hissederdi odada yine nefeslerini duyuyordu.
Kaptanın odası kararmıştı, sadece bahçede yanan lambanın kısık ışığı, pencereden içeriye süsülüyordu. Elbise dolabının içinden süzülüp kaptanın yatağının karşısına dikilen, yanmış üç tane kararmış beden geldi. Yatağının altında da, iki tane yanmış kapkara olmuş bedenler çıktı. Yatağın altından çıkan yanmış genç erkek bedenleri, Kaptanın yatağına çıkıp oturdular
. Kaptan korkudan yatağında duvara yapışıp büzüştü. Hortlaklar Kaptana ağlayan gözlerle bakarlardı. Sonra o gözler öfkeye dönüşür, Kaptana eziyet ederlerdi. Kaptan her gece onlara özür diler ama onlar özrünü kabul etmezdiler.
Kaptan gözlerinden yaşlar akar ağlardı sessizce. Hortlaklar başlarını eğip sanki ilk kez görüyormuş gibi, Kaptanın ağlayan yüzüne bakarlardı. Nerdeyse her gece gelirlerdi ve her gece aynıydı. Her gece Kaptan hortlaklarınla sabaha kadar oturur, onlara kendisinin suçu olmadığını ve özür dilediğini söylerdi.
Bazen hortlakları Kaptanı affeder gibi gözyaşlarını siler, affeder gözlerle bakıp giderlerdi. Bazen de Kaptana psikolojik işkence yaparlar ona vicdan azabı çektirmek için Kaptana kurtar bizi diye çığlıklar atarlardı. Takii erkesi geceye kadar sanki hiç konuşulmamış gibi yine mezarlarından çıkıp gelirlerdi. Nerdeyse her gece, bu yıllardır böyle devam ediyordu. Çünkü Kaptan kendisini affetmiyordu. O kendisini affetse belki hortlakları da onu affedecekti.
Kaç yıl geçmişti acaba, beş evet beş yıl olmuştu. O olaydan sonra emekli olmuştu zaten, beş yıldır nerdeyse geceleri doğru düzgün uyamıyordu. Onlar için çok üzülmüş, aylarca kendini bilmez bir halde, deli gibi, ölü gibi dolanmıştı ortalıkta, evet onlar kadar ölüydü aslında. Aradaki fark onlar sadece geceleri görünüyordu, kendisi ise gündüzleri.
Pasifik teydiler Meksika’ya fasulye götürüyorlardı. Kuru fasulye, börülce ve barbunyaydı yükleri, oradan gelirken de acılı Meksika fasulyesi getireceklerdi. Denizin ortasında, makine dairesinden bir patlama sesi geldi. Herkes ne oluyor diye oraya akın etti. Geminin Kaptanı Rıdvan’da tabi ki gitti. Ufak bir patlama olmuş yangın çıkmıştı.
Kapalı bir bölümde yangın vardı sadece, oda gibi bir yerdi. Yangın çıkan odanın dışında gaz sıkışması vardı. Eğer yanan odanın kapısını açarlarsa bulundukları yerde de patlama olacaktı. Yangın yayılacak çok büyük sorunlar çıkaracaktı. Onun için yanan odanın kapısını açamıyorlardı. Önce bulundukları yeri havalandırmaları gerekiyordu. Makine dairesinde makinelerin büyüklüğü ve çokluğu yüzünden havalandırma yetersizdi. Ortalık makinelerin çalışmasından zaten çok sıcaktı.
Yanan kapalı oda da beş kişiydiler. Makine dairesinde çalışan teknisyenlerdi içeridekiler. Orada gaz kaçağı olduğunu tespit etmişler, onu onarmak için girmişlerdi. Ansısın gaz kaçağı patlamıştı, ne olduğunu anlayamadan. Patlamanın etkisiyle kapı kapanmış ve içeride kapalı kalmışlardı. Şimdilik yaşıyorlardı yardım edilmezse ya yanarak ya da dumandan boğularak öleceklerdi. Sesleri geliyordu, yalvarıyorlardı bizi kurtarın diye.
Kaptan çaresizdi, kurtaracaktı ama önce dışarıdaki onlarca, yüzlerce kişinin güvenliğini sağlaması gerekiyordu.
-Dayanın çocuklar dayanın sizi kurtaracağım.
-Kaptan ne olur acele edin alevler yükseliyor ve duman çok fazla
-Ağzınızı kollarınızla kapatın yavaş nefes alın zehri yutmayın az kaldı.
-Kaptan çabuk köşeye sıkıştık, alevler geliyor. Kaptan çabuk ol
Sonra içeridekilerin çığlıkları gemiyi inletti. Alevler gelmiş ve içeride beş gencecik gemiciyi içine almıştı. Odadaki yanan hortlaklar da kara delik gibi olan ağızlarını açtılar kocaman aynı anda. Sessiz çığlıklar atıyorlardı. Kaptan kulaklarını kapattı, gözlerini yumdu.
Yangın sönünce cehennem gibi sıcak ve kapkara olan odadan yanmış beş gemicinin cesetlerini çıkarttılar. Hepsinin ağızları kocaman kara delik gibi açıktı. Ölen gemicilerin yanmış naaşlarını denize attılar ve balıklara yiyecek oldu kömüre dönmüş cesetler. Onun için geceleri Kaptana gelen hortlakların kulaklarından oyulmuş gözlerinden yosunlar sarkardı.
Kaptan sabaha kadar onlarla konuşurdu. Onlara çok üzgün olduğunu söylerdi ama onlar bunu anlamazlardı. Kaptanın milyonlarca kez özür dilemesi de fayda etmemişti.
Sabah olmak üzereydi Kaptan müezzin ezan okusun artık diye dua ediyordu. Kaptanın hortlakları sabah olunca gidiyorlardı. Kaptan gözleri ağlamaktan şişmiş perişan bir halde yatağında hortlaklarıyla oturuyordu.
Birden camiden müezzinin sesini duydular. Allahu Ekber diye ezan başlamıştı. Hortlaklar kaptanın başına ellerini sürerek geldikleri gibi sessizce gittiler. Kaptan bitkin bir halde yatağında büzüldü ve bölük pörçük uykuya daldı.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
16.3.2012