10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1146
Okunma

-Hatunum… En başta bu adını saydığım herifler başlarında Derviş Mehmet serseri si olaraktan altı kişi Menemenye bağlarında bol bol afyon çektiler. Sabah ezanı okunurken de Menemenye’ye indiler. Cami cemaatinin namaz kılmasını bekledikten sonra pis ayaklarıyla cami içine girip minberde bulunan yeşil örtüyü aldılar. Bunlardan dördünün belinde sonradan silah olduğunu anladığım aletler vardı.
-Yani sadece altı kişi ve dört tane silahla mı isyan yapıyorlar?
-Evet Hatunum ama dinle bak. Bunlardan Derviş Mehmet Bir sırığa geçirdiği yeşil örtüyü halka göstererek bağırmaya başladı. ‘’Ey Ahali küfre karşı şeriat bayrağını açtık. Herkes bu bayrak altında toplansın. Halifemiz Efendimiz Abdülmecit Han yetmiş bin askeriyle hududa geldi. Millete zorla şapka giydiren küffara karşı cihat ilan eyledi. Din-i islam adına bu cihada kim katılırsa ona ebedi saadet vardır. Her kim de cihaddan geri durursa ona ebedi azap vardır. Hem bu dünyada hem de ahirette.’’
-Şapka ne peki?
-Onu tam olarak anlayamadım ama sanırım değişik bir serpuş( Başlık ). Zaten biraz sonra kalabalıklaşan meydanda bazı adamların kafalarında değişik bir serpuş vardı.
-Bütün bu kıyamet bir serpuş yüzünden mi kopuyor?
-Yok hatunum yok…Serpuş işin bahanesi. Sebep çok daha farklı bir şey. Devleti idare edenlere karşı gibi görünüyor.
-Yani Ahmet Han ve sana karşı?
-Öyle olması gerekir ama ne Padişahımız Efendimiz ne de benim adım geçmiyor. Adı geçen tek kişi Abdülmecit.
-Yahu taktın Abdülmecit’e…Adülmecit sabi dahaaa sabiiii.
-Ben de bilirim hatunum…Lakin rüya işte bu. Adı geçen tek kişi o…Bir de ‘’Mustafa Kemal ‘’ diye bir isim duydum bu hainler taifesinin ağzından. Ona da çok kızıyorlar nedense.
-İyi de İbrahim…Koskoca Menemenye ahalisi bu altı kişiye bir şey demiyor mu?
-Demiyor hatunum…Öylece durup bakıyorlar. ‘’Bu altı kişi böyle ellerini kollarını sallaya sallaya buralara gelip, etrafta hükümetin bunca insanı varken bir ayaklanma yapabiliyorsa mutlaka arkalarında birileri vardır…Halife gerçekten de yetmiş bin askeriyle gelmiştir ‘’ diye korkuyorlar. Hatta içlerinde bunlara alkış tutanlar da oluyor.
-İyi ama biraz önce Menemenye’nin Yunan işgaline uğradığını, daha sonra da kurtulduğunu söyledin. Hem bu Derviş Mehmet de bir Rum çocuğu imiş. Bunu bilen bir sürü insan varmış. Buna rağmen böyle bir adamın ‘’Şeriat isteriz ‘’ demesine nasıl kanıyorlar? Şeriatı istemek kala kala bir Rum veled-i zinasına mı kalmış?
-Garip olan da o ya hatunum. Bu itin amcası daha önce Manisa Mutasarrıfı imiş.
Fatma Sultan atıldı.
-Manisa ne? Mutasarrıf ne demek?
-Manisa bizim Saruhan Sancağımız…Mutasarrıf da Sancak Beyi oluyor galiba. İşte buranın başı imiş bu itin amcası. Sonra Yunanlılar gelmiş buraları işgal etmişler. Bu Hüsnü de onlara yardımcı olmuş.
-Olmaz öyle şey. Yunan dediğin ne ki gelsin de bizim bir sancağımızı işgal etsin. Eti ne budu nedir Yunan’ın?
-Ben de şaştım hatun. Ama dedim ya rüya işte. Neyse…Sonra bu Mustafa Kemal gelmiş Yunan gavurunu sürüp çıkarmış buralardan. Bu Hüsnü de Girit’e kaçmış ve orada hristiyan olup adını değiştirmiş Hüsnüyadis diye.
-Şimdi dur…Benim kafam karıştı. Derviş Mehmet denen it bir hristiyan haininin yeğeni…Bunu Menemenye’de her kes biliyor. Buna rağmen Menemenye ahalisi kendilerini Yunandan kurtaran Mustafa Kemal’e karşı bu köpekle mi işbirliği ediyor? Ona inanıyorlar? Böyle bir şey olamaz. Olsa da ancak böyle rüyalarda olur.
-Ah Hatunum ah…Bazen rüyada bile olmaz dediğin şey dünyada oluyor maalesef. Menemenye halkının hepsi değil ama bir kısmı Derviş Mehmet’e inanıyor.
Daha sonra oldukça genç , Yirmi beş yaşlarında bir arslan parçası geliyor meydana. Yanında on kadar daha arslan parçası var. Kılık kıyafetleri ne yeniçeriye benziyor ne de sipahi askerimize lakin ellerindeki biraz farklı tüfenglerden belli ki onlar da asker. Bu arada Derviş Mehmet’in etrafında yüz kadar kalabalık birikmiş durumda ve bir meydanda zikir çekiyorlar güya. Oysa hepsi de aldıkları afyonun etkisiyle sarhoş vaziyetteler. Onları böyle kendinden geçmiş olarak gören ahali de bu serserileri vecd ile, Allah aşkıyla kendinden geçmiş Hak erenleri sanıyor.
-Peki İbrahim sen müdahale etmiyor musun? Ne biçim sadrazamsın sen? Koskoca bir isyan oluyor ama sen de durup seyrediyorsun. Bütün yükü o on kişinin üzerine yıkıyorsun. Yollasana yeniçeri kullarımızı. Bastırsana isyanı. Sen ne yapıyorsun?
-Hatunum ben o sırada yumurtalı, biberli, domatesli bir Girit yemeği( menemen ) yemekteyim. Elim koluma sanki nüzul inmiş ( felç gelmiş ) . Öylece bakıyorum…Bağırmak , yardım istemek istiyorum ama sesim çıkmıyor. Zaten meydanda Derviş Mehmet serserisinden başka hiç kimsenin sesi çıkmıyor.
-Allah Allah …Allah hayırlara tebdil eylesin. Sonra?
-Sonra o on kişilik çerilerin başında bulunan kişi kendini tanıtıyor ‘’ Ben asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, Yaptığınız hareket bir isyandır. Suçtur. Şimdi hemen silahlarınızı bırakıp teslim olun’’ diyor? Derviş Mehmet ve adamlarına dil dökerek onları ikna etmeye çalışıyor. Adamlar ikna olmayınca sinirleniyor ve Derviş Mehmet’e iki tokat atıyor.
-Aferin arslanıma…Elleri dert görmesin. Sonra ?
-Sonra Hatunum bu Derviş Mehmet belindeki o acayip silaha davranıyor. Kubilay da davranıyor ama Kubilay’ın silahı bir kılıf içinde, Derviş Mehmet kelbininki ( köpek ) kılıfsız belinde olduğu için o daha çabuk çıkarıp Kubilay’ı topuğundan vuruyor. Yani bu acayip silah büyük bir patlamayla Kubilay’ın topuğunda koca bir delik açarak kanlar içinde kalmasını sağlıyor. Daha sonra iki kişi daha silahlarına davranıyor ama onlar da vuruluyor. Ahali ‘’ Zabit vuruldu…Bekçi Şevki ve Hasan Vuruldu’’diye bağrışmaya başlıyor.
-Bekçi ne peki?
-Tam bilemedim ama bizim asesler( Osmanlı Devletinde gece bekçisi ) gibi bir şey sanırım. Sonra o on tane arslan vardı ya işte onlar tüfenglerini ateşliyorlar. Tüfengler ses çıkararak patlıyor ama Derviş Mehmet’e hiç bir şey olmuyor.
-Niçin? Tüfenglerde misket( mermi ) yok mu?
-Yok hatun. Tüfengler kurusıkı doldurulmuş talim tüfengleri…
-Bu on çeri ve Kubilay talim tüfengi ile mi gelmişler oraya? Desene birileri Kubilay’ı kurban eylemiş.
-Evet Hatun…Kubilay’ı kurban eylemiş birileri…
Anlatılan rüyanın dehşeti içerisinde kalan Fatma Sultan kendisine bir bardak su doldurup bir yudumda içtikten sonra nefes nefese sordu.
-Çok korkunç bütün bunlar İbrahim. Çok korkunç. Rabbim hayırlara tebdil eylesin. Daha sonra ne oluyor peki?
-Sonra Derviş Mehmet ‘’İşte görüyorsunuz küffarın attığı kurşun bana işlemiyor. Ben ahir zamanda geleceği bildirilen Mehdiyim. ‘’ Gelin hep beraber sancak-ı şerif altında toplanın. Bana biat edin’’ diyor.
-Haşa, sümme hâşâ…Bir de Mehdilik mi iddia ediyor?
-Evet Hatun … İddiadan da öte kendisi bile inanıyor Mehdi olduğuna. Tüfengler onu öldürmedi ya…Namussuz kelp , palavracı Acemler gibi kendi yalanına kendisi de inanıyor. Tabii ki bu durumu gören ahaliden bazıları da inanıyor Derviş Mehmet deyyusuna. Onu alkışlamaya, tekbirler getirmeye başlıyorlar.
-Yani biraz önce Yunan tohumu olduğunu söyledikleri adamın şimdi ‘’Mehdi’’ olduğuna inanıyorlar ha? Bu ne cehalet?
-Ahali böyledir hatun. Onlara biraz sihir, biraz göz boyama yap hemen her şeye inanırlar. Neyse…Daha sonra Derviş Mehmet’e tüfeng kar etmediğini gören o on çeri de kaçmaya başlıyor. Derviş Mehmet de adına Belediye Meydanı denilen alandan yaralı yaralı Hükümet Konağına denilen yere doğru ilerliyor.
-Belediye Meydanı mı? Hükümet Konağı mı? Onlar da ne ki? Ne biçim isimler böyle. Ne demekmiş ki?
-Belediye şehr-emini gibi bir şey…Hükümet Konağı da bâb-ı sadaret…
-Bâb-ı Sadaret’in Menemenye’de ne işi var? Hem senin olman gerekmiyor mu orada?
-Dedim ya hatun bir garip rüya bu. Bâb-ı sadaret ( Sadrazamlık kapısı ) Kubilay’ın yüzüne kapanıyor. İçeridekilerin hiç biri Kubilay’ı içeri almıyor. Bunun üzerine Kubilay dönerek camiye sığınmaya çalışıyor. Derviş Mehmet Mel’unu da peşinden girip onun göğsüne çöküyor.
İbrahim Paşa rüyasının bu yerinde iplik iplik gözyaşları dökmeye başladı.
Fatma Sultan zevk-u safaya düşkün olması dışında çok mükemmel bir koca, iyiliksever bir insan, karıncayı bile incitmekten çekinecek kadar naif bir insan olan kocasının ilk kez ağladığına şahit oluyordu. İçkisi, işreti de olmasa İbrahim Paşa melekler seviyesinde bir insandı onun gözünde. Hatta belki Yüce Mevla çiçek hastalığı iletine onun zamanında deva bulunmasının yüzü suyu hürmetine İbrahim Paşa’yı affedip cennetine dahil edecekti.
Evet…İbrahim Paşa çok yakında öteki aleme gidecekti. Cennete mi cehenneme mi orasını ancak Allah bilirdi ama kesin olan İbrahim Paşanın çok yakında öteki aleme gideceği idi. Ama melek olarak, ama şeytan olarak…