8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1999
Okunma

’Türkiye bitmez ! Bir ölür bin diriliriz!’ gibi sözler duyar gibiyim. Belki de duymak istiyorum aslında. Çünkü ülkenin bitmesini istemeyen, böylesine karanlık bir geleceği kabulenmekte zorlanan vatanseverlerden biriyim ben de.
Osmanlı İmparatorluğu bitmedi mi ? Tabii ki küllerinden yine bir devlet doğdu. Türkiye’nin küllerinden de başka bir devlet doğacaktır mutlaka. Osmanlı’nın küllerinden doğan ülke ile Türkiye arasındaki fark kadar Türkiye’nin küllerinden doğacak ülkenin arasındada da aynı fark olmayacak mı acaba ?
Osmanlı’nın nasıl ve neden bittiğini tarihçiler anlatırlar. Biz de kimimiz öyle kimimiz böyle anlarız. Çünkü her tarihçi kendi açısından değişik yorumlar o yıkımı.
Türkiye’nin bitme aşamasını ise gözlerimizle görüyoruz. 12 Eylül öncesi ve sonrasında İstanbul’un üç büyük üniversitesinde öğrenci olarak bulunmuş biri olarak ve yarım asrı çoktan geçmiş ömre sahip biri olarak bu konuda yorum yapma hakkını kendimde görüyorum.
Zamanın soğuk savaş yıllarında Dünya’da iki büyük rakip güç vardı : ABD ve Sovyetler Birliği. Bu güçler özellikle Ortadoğu ve Türkiye üzerinde hakimiyet kurma çabası içindeydiler.
Özellikle Menderes ve daha sonra Demirel iktidarında ülkede çok yoğun bir ABD etkisi görülmeye başladı. Elbette ki Sovyetler buna seyirci kalamazdı. Üstelik Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzlukları, sömürüleri de yine aynı dönemlerin eseridir. Hayali ihracat deyince akla gelen ilk isim olan Yahya Demirel, Süleyman Demirel’in bizzat yeğeniydi. Yine adı türlü vurgun ve yolsuzluklarla anılan Şefket Demirel de Süleyman Demirel ailesindendi.
Sömürü ve vurgun düzenine karşı ilk uyanış ve direniş Üniversite gençliğnde başladı. Sosyal Demokrat hareket diye başlayan, Sol diye adlandırılan bu harekete ABD ve destekçileri tarafından Komunizm damgası vuruldu.
Çoğunluğu cahil olan Türk halkı Komunizm deyince olağanüstü tepki gösterdi. Çünkü Komunizmde din yoktu. Komunizm deyince dinsizlik hatta ahlâksızlık akla geliyordu.
Sovyetlerin en büyük hatası olan dini yasaklamanın ülkemizin bu günlerine ve hatta karanlık geleceğine olan etkisini biraz düşünseniz anlayabilirsiniz.
Türk halkı doğuştan Milliyetçidir. Müslümanlık da en hassas noktalarımızdandır. Solculara kondurulan Rus uşaklığı ve dinsiz Komunist yaftası özellikle cahil halkın çoğunluğunun o günlerin gerçek halk kahramanlarına karşı tepkilerinin çok tehlikeli boyutlara ulaşmasına neden oldu.
Solcu gençlik kendi yakınları, aileleri tarafından bile dışlanmaya başlandı.
Sonunda ABD’nin de etkisiyle ülkede bir Komunizm tehlikesinin varlığına inanan Türk ordusu da darbe yaptı.
12 Eylül darbecileri , bu darbenin nedeninin Komunizm tehlikesi olduğuna halkı inandırmaya çalışıp, sürekli Atatürkçlük’ten dem vurarak gerçek Atatürkçü olan Devrimci gençleri bir bir darağaçlarına göndermeye başladı.
Gerçekte ne yaptığını bilmez halde olan darbeciler, sanki hak geçmesin diye yapıyorlarmış gibi, bir sağdan bir soldan adam asmaya başladılar.
O günlerin işkencelerini ağlayarak anlatan Ülkücüler, aslında darbecileri alkışlarla karşılamışlardı. Yani hem Ülkücüler hem de Devrimciler darbecilerin hedefi olmuşlardı.
Tabii Güneydoğu’da yaptıkları vahşet de yıllardır bu ülkeye kan ve gözyaşı olarak geri dönmektedir.
Bu şekilde özellikle ülkede solculuğu bitirmeyi başaran darbecilerin tüm ülke geleceğini bitirme eylemleri sadece bu saydıklarım değildir.
Darbeciler Komunzimi en büyük tehlike olarak gördüklerinden ve Komunizm deyince de dinsizlik akla geldiğinden , bunlarla ancak dine ağırlık vererek, dindar bir nesil yetiştirerek baş edebileceklerine inanıp özellikle İmam-Hatip liselerinin sayısının hızla artmasına karar verdiler.
Bu ülkede en çok İmam-Hatip Lisesi’nin darbeci Evren zamanında açıldığını biliyor musunuz ?
Şimdi burada hemen tepkiler almaya başladığımı görüyorum.
Ben asla din düşmanı değilim. Fakat günümüzde görüyoruz ki İmam-Hatiplerde Müslüman gençler değil, ülkenin dümenini Ortadoğu bataklığına çeviren Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı bir gençlik yetişiyor. Ben buna karşıyım.
Cumhuriyete ve Atatürk’e düşmanlık eden hiç kimse gerçek Müslüman olamaz !
Bu gün Sovyetler komunizmine karşı desteklediği dinciliğin Ortadoğu’da ve şimdi de Türkiye’de artmış olması ABD’ye ne kazandırdı acaba ?
Hangi İslâm ülkesi halkı ABD düşmanı değil ? Türkiye’deki malûm dincilerin de ABD’yi düşman ilân ettikleri doğru değil mi ?
Burada şu da söylenebilir : ’ Siz onların ABD düşmanı göründüğüne bakmayın, en çok Amerikancı onlardır !’
Aslında en çok da bu sözler hakkında düşünmek gerekiyor. Bu insanların özleriyle sözleri arasında taban tabana bir zıtlık söz konusu.
Dinsiz, Komunist Rusya şimdi ABD’nin kendisine karşı desteklediği İslâm ülkelerinin uluslararası arenada ABD’ye karşı bir numaralı koruyucusu durumunda.
İran ve Suriye’ye karşı savaş açma hesapları yapan ABD, karşısında Çin ile birlikte Rusya’yı buluyor.
Aslolan da bizim durumumuz. Şimdi ülkede kendilerinden başka herkesi dinsiz gören bir zümre iktidarda. Eğitim sistemini de kendileri gibi bir nesil yetiştirmek yönünde hızla ele alıyorlar. Gelecek kuşak gençleri tamamen Cumhuriyet ve Atatürk karşıtı olacaklar.
Bu gün çatırdamaya başlayan ve Ordusuyla, yargısıyla da savunmasız bırakılan Cumhuriyetimiz sizce daha ne kadar dayanabilecek ?
Onlar 2023’ü işaret ediyorlar. Fakat görünen o ki bu yıkım çok daha erken gerçekleşebilir.
Bu gün darbeci olarak yargılamaya çalıştıkları 12 Eylülcüler aslında onları bu günlere taşırken bu ülkenin gerçek sahiplerine, vatanseverlerine, Cumhuriyetçi, Atatürkçülerine en büyük zararı vermiş ve onları adeta yok etmiş olanlardır.
Bizzat 12 Eylülün darbeci ordusudur bu ülkenin gerçek katili !
Şimdi ancak mucizeler kurtarabilir bu ülkeyi bitmekten.
Fakat bu ülkenin halâ bitmeyen Vatansever, Cumhuriyetçi, Atatürkçü gençliğinden böyle bir mucizeyi beklemek hiç de ütopya sayılmamalı.
Kahramanlar demek mucizeler demek, inanç demektir. İnançlar da zaferi beraberinde getirir.
Fikret TEZAL